Halil Yılmaz

Halil Yılmaz

Devlet Hastanesi Anılarım (3)

Devlet Hastanesi Anılarım (3)

Sabah kalkıp il sağlık müdürlüğüne gittim. Müdür yoktu. Sekreteryadaki arkadaş, ayak üstü beni kovmaktan beter etti.
"İl müdürü şikayet mercii değil, aklına esen buraya gelirse müdür nasıl çalışacak, hasta hakları birimi niye var?"

Benim hiçbir tepki vermediğimi, kendisine saf saf bakıp durduğumu görünce, deli olmam ihtimaline karşı panikledi sanırım. Bir an önce kurtulmak için:
"Şu Koridoru sağa tam dönün, daire başkanı var, derdinizi ona anlatın..."

Beni dinleyen daire başkanı doktor ablamız, çektiği doksan dokuzluk tesbihine ara verdi;
"Öyle bir şey olabilir mi? Bizim hastanenin acil tarafında onlarca tekerlekli sandalye mevcuttur... Niye 'ördek' (yatan hastanın idrarını rahatlıkla yaptığı araç) vermemişler? Nöbetçi uzman doktorun gelmesi gerekiyordu..."
Bana hak verdi durdu.

Anlatmadan geçmeyeyim.
Beni tanımadığı halde, "buyurun oturun, size ne ikram edeyim, ne içersiniz?" gibi hep asil davranışlar sergiledi.


Gelelim bu güne:
"Tekerlekli sandalye yok," diyen acil servisdeki genç memur, anlamadığımı düşünmüş olmalı, kelime vurgusu yaparak tane tane anlattı:
"Abiciğim! Bu tarafta tekerlekli sandalye yok! Poliklinik tarafındaki girişte var! Gidip ancak oradan getirebilirsin..!"

Uzun koridoru geçip, bir kat yukarı çıktım. Kiloların etkisiyle nefes nefese poliklinik giriş kapısın önündeki hasta kabul/giriş bölümünün içine hapsedilmiş tekerlekli sandalyeleri buldum.

İçerideki memurlardan birisine, "hastam için tekerlekli sandalye lazım, nasıl alabilirim?" dedim.

Bu tür sorulardan bıkmış olmalı, işaret parmağıyla karşıyı gösterdi, "onlar veriyor." dedi sitemle.

İşaret edilen yere gittim. Açık camın önünde durdum. "Bir tekerlekli sandalye lazım..." dedim.
İçerideki genç, "Ben yetkili değilim, misafirim. Yetkili birazdan gelir..." dedi.

Bekledim, nihayet o yetkili geldi. İçeri girer girmez, içerideki misafirine, "Görüyorsun değil mi? Anlaşmışlar gibi, iki dakika işim çıksın, peş peşe geliyorlar." diye dert yakındı.

Duymamış gibi yaptım. "Bir tekerlekli sandalye lazım..." dedim.
"Kimlik alayım!" dedi, kaba bir sesle.

Elimi cebime attım, eyvah eyvah! Yanlış ceket giymişim; ne kimlik var, ne diğer kartlar...

Ne kadar dil döktüysem nafile, bir daha acil servis tarafına gidip, çocuğun kimlik kartını aldım getirdim.

Kimlik karşılığında verdikleri tekerlekli sandalye kırık... Asansörün kapısına kadar zor bele itekledim. Sinir sistemlerim iflas etti artık.

Geri döndüm.
Kaldıracak gücüm olsa, kırık sandalyeyi kaldırıp, bu sadece doğmuşun başına geçireceğim...

Allah'tan beyefendi bir memur araya girdi.
"Her gün aynı sıkıntı! Onca sağlam sandalye dururken bu kırığını millete niye veriyorsun..?" diye bağırdı bu sadece doğmuşa.

Sağlam bir tekerlekli sandalye aldım, gidip çocuğu acil servis tarafından getirdim.
Gittiğimiz ortopedi doktoru, kaşeli küçük bir kağıt uzattı. "Poliklinik girişi yap..." dedi.

"Acil servisinde giriş yapmıştık, röntgen de çekilmişti..." dedim, bilgi amaçlı.
"Ben acil servis tarafında yapılan işlemi göremiyorum..." dedi.
Bu ilgilenmekti, kaşeli küçük kağıdı memnuniyetle aldım.

Ploklinik giriş işlemlerinin yapıldığı yere gittim. İçeride ikisi bir evrağın başına toplanmış biri asaletli çalışır üç personel var.
Dışarıdaki kuyrukta ise abartısız kırk kadar vatandaş var.

Çok bekletilince evrak başındakilerin işiteceği ses tonuyla sordum.
"O evrak bizden daha mı değerli?"

Tuttuğu evrakla oyalananlardan biri başını kaldırıp bana doğru baktı.
Aynı yüksek sesle; "Evet!" dedi.
O beni gördü mü bilmiyorum, ama ben onu, yani 'suçum'u tanıdım.
"Haklısın..." diye gülerek bağırdım bu sefer.

Evet, gerçekten de haklıydı:
Siyasette olduğum yıllarda; babası defalarca bana gelmiş, onun taşeron bir firmada çalışması için referans olmamı istemişti.
Her geldiğinde ağlayarak, "Devlet kapısı olmasa bu çocuk perişan olacak, eline tezek veren ekmeğini alacak..." demişti.
Onca kalifeye genç dururken ben buna referans olmuş, işe yerleştirmiştim.


Acilde verilen evrakla giriş yapıp ortopedi polikliniğine döndüm.
Eşim bana baktıp fısıldadı; "Yüzündeki öfke dağılmış, tebessüm gelmiş.. hayırdır?"

"Bu hastaneyi hep eleştiriyorum ya! Hastane olmaktan çıkmasında benim de 'suçum' varmış, az önce onu gördüm..."
"Nasıl yani?" diye sordu merakla.
"Eve geçince anlatırım," dedim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Yılmaz Arşivi