Yk Genetik Müh. Rıdvan Genç

HAYALLERİN IŞIĞI SÖNÜYOR

Yk Genetik Müh. Rıdvan Genç

Bir ülkenin en sessiz çığlığı, gençlerinin yüzündeki umutsuzluktur. Son yıllarda sokakta yürürken, servisin camından dışarı bakan gençlerde, sınavdan çıkan öğrencilerde, işe yeni girmiş yirmili yaşlarında çocuk gibi yorgun insanların bakışlarında hep aynı ifadeyi görüyorum: Hayal kurmak artık lüks. Ne yazık ki, kendi coğrafyamızda çocukların gözlerindeki ışığı en çok söndüren şey, gerçekler değil, gerçeklerin konuşulmasına bile izin vermeyen bir düzen. Biz büyükler, onlara geleceğin güzel olacağını söyleyemedik. Geçmişi parlak gösterdik ama geleceği kararttık. Hayaller eskiden gökyüzünde uçardı; şimdi yer çekimi bile değil, hayat çekimi onları yere çakıyor. Bir zamanlar “ne olmak istiyorsun?” sorusu çocukça bir heyecan uyandırırdı. Bugün aynı soru, iç burkan bir sessizliğe yol açıyor.

Bu çağın gençleri, belki de tarihin en çok yük bindirilmiş gençliği. Okurken borçlu, mezun olunca işsiz, çalışınca mutsuz, geleceği düşününce umutsuz bırakılmış bir nesil… Bilge Karasu’nun dediği gibi, “İnsan henüz olmamış olandan güç alır.” Peki bu çocuklar geleceği göremiyorsa, gücü nereden alacak? Hayaller neden tükeniyor biliyor musunuz? Çünkü umut emek ister, destek ister, nefes ister. Bu ülkenin gençleri ise hep koşuyor ama bir türlü varamıyor. Sınavlar, beklentiler, aile baskıları, ekonomik zorluklar, rekabet, belirsizlik… Her şey onları daha yolun başındayken yoruyor.

Hayal kurmak bir zamanlar masumdu; şimdi masraf. Kitap almak lüks, hobiler pahalı, gezmek hayal, ev kurmak imkânsız, meslek değiştirmek risk… Bir insanın hayal hakkı elinden alındığında, geriye yalnızca mecburiyetler kalır. Mecburiyetlerle dolu hayatlar ise yaratıcılığı öldürür. Toplumun üretkenliği, cesareti ve neşesi azalır. Gençlerin “gitmek” istemesine kızanlara sormak lazım: Kalmak için ne bıraktınız? Bir ülkeyi yalnızca pasaport değil, umut tutar. Gelecek, geleceğini burada gören insanların omuzlarında durur.

Üstelik bu çağ yalnızca ekonomik değil, ruhsal bir tükeniş çağı. Sosyal medya filtreleri, gösteriş kültürü, başarı yarışları… Kimse gerçek duygularını göstermiyor. Herkes iyiymiş gibi davranıyor ama içten içe herkes çöküyor. Modern hayatın parıltısı arttıkça insanın kendine yabancılaşması da artıyor. Baudelaire’in melankolisi, Kafka’nın çıkışsızlığı, Camus’nün absürdü bugün sokakta dolaşıyor. İnsanlar bir şeyin parçası olmak istiyor ama hiçbir şey onları gerçekten içine almıyor. Hayaller tükeniyor çünkü gençler artık “gelecek güzel olacak” cümlesine inanmıyor. Çünkü çalışanlar yıllarca emek verip bir arpa boyu yol alamıyor. Çünkü insanlar artık başarıya değil, sadece hayatta kalmaya uğraşıyor.

Ama en kötüsü ne biliyor musun? Gençlerin birçoğu artık hayal kurmanın bile bir faydası olduğuna inanmıyor. İşte bir toplumun çöküşü tam burada başlar: İnsanlar daha başlamadan vazgeçtiğinde. Peki bu tükenen hayaller çağında yapılacak şey ne? Önce gençleri anlamak. Sonra onların sesine değer vermek. Hayalleri suç saymamak, küçümsememek, “bu devirde mümkün değil” dememek. Çünkü gençlerin hayalleri bir ülkenin en büyük sermayesidir. Ekonomi toparlanır, sistem değişir, düzen kurulur… Ama kaybolmuş bir nesli geri getirmek çok daha zor.

Umudu yeniden büyütmenin yolu çok basit: İnsanın içindeki tutkuya, emeğine, yaratıcılığına alan açmak. Onu dinlemek. Onun yükünü hafifletmek. Belki de bir ülkeyi yeniden ayağa kaldıracak şey büyük politikalar değil; bir gencin içindeki küçük bir kıvılcımı yeniden yakabilmektir. Çünkü bir hayalin ışığı bazen bütün bir karanlığı deler. Yeter ki o ışığı söndürmeyelim.

Hiçbir çağ sonsuza dek sürmez. Ama bu çağdan nasıl çıkacağımızı gençlerin gözünde yazan ışık belirleyecek. O ışığı yeniden parlatmak ise hepimizin sorumluluğu.

Yazarın Diğer Yazıları