Ağrılı yazar ve şair Veysel Çağlar'ın, yayınlanmış altı eserinden birisinin ismi şöyledir:
"Düşünsenize Düşünemediğinizi"
Kitabın ismi bile başlı başına bir kitaptır.
Veysel Hoca'nın bu eserinin isminden ilham alarak, 'Düşünsenize Dinlenemediğinizi' diye düşünmeye başladım.
Düşünsenize;
Doktora gittiniz, doktor sizi hiç dinlemeden bildiği en iyi ilaçlardan bir reçete yazdı ve sizi gönderdi.
Teşhise "doğru' diyebilir miyiz?
Düşünsenize;
Eczaneye gittiniz, eczacı sizi hiç dinlemeden (elinizdeki reçeteye bakmadan) bildiği en iyi ilaçları harmanlayıp size verdi.
Tedaviye 'doğru" diyebilir miyiz?
Düşünsenize;
Terziye gittiniz, terzi sizi hiç dinlemeden bildiği en kaliteli kumaştan sizin için elbiseler dikmeye başladı.
Hizmete 'doğru' diyebilir miyiz?
Düşünsenize;
Taksiye bindiniz, taksici sizi hiç dinlemeden bildiği en güzel yere, en kestirme yoldan götürdü.
Hedefe 'doğru' diyebilir miyiz?
Bu konuda, örnekleri yüzlere, binlere çıkarabiliriz.
Meslek sahiplerinin bizi dinlemeden, bizim için en iyi bildiklerini sunmaları ihtiyacımızı karşılayamıyorsa (ki kesinlikle karşılayamıyor) bizim için iyilik değil, kötülük olmaz mı?
Ya siyasetçiler?
Ağız birliği etmiş gibi, bizi hiç dinleme gereği duymadan, kimseye söz hakkı sunmadan; yaptıkları çalışmaları / yatırımları bozuk plak gibi tekrarlayıp durmaları 'doğru' olabilir mi?
Veya şöyle düşünelim:
Siyasilerin halkı dinlemeden, halkın ihtiyacı nedir bilmeden yaptıkları yatırım ve hizmetlere 'doğru' diyebilir miyiz?
Düşünsenize;
Mideniz boğazınıza kadar dolu, lokma alacak yer yok ama susuzluktan diliniz damağınıza yapışmış halde bir bardak su için gittiğiniz siyasetçi,
Sizi hiç dinlemeden, size en sevdiğiniz kavurmadan ikram etmeye başladı.
İkrama "doğru' diyebilir miyiz?
Ondandır memleket habire geriye doğru gidiyor, siyasetçiler ise habire değerden düşüyor.
Değerli siyasetçiler!
Halka söz hakkı vermek, halkı dinlemek çok mu zor?