İnsan için akıl mı, yoksa servet mi önemli tartışması varmış.
Adamın biri ısrarla,
"Her insan akıl sahibidir ama her insan servet sahibi değildir. Demek ki servet akıldan daha önemlidir..." diye servetin önemini savunmuş durmuş.
Hareretli tartışmadan sonra adam kalkıp evine gitmiş. Öküzleri çifte koşmuş, gidip tarlasını sürmeye başlamış.
Adam tarlayı sürerken; çiftin ucunu bir taş takılmış, bakmış ki taşın altında bir küp ve küpün içi, çil çil altın doludur.
Adam, "Allah'tan serveti savunmuşum, şimdi hangi akıl bana bu serveti kazandırabilir ki?" demiş ve sevinçten havalara uçmuş.
Adamın şimdiki tavrı, bardağı taşıran son damla olmuş ve aklın çok zoruna gitmiş.
Akıl, başında taşıdığı halde kendisini kullanmayan ve servetten değersiz gören adama ders vermek istemiş: adamın kafasından çıkmış ve ondan uzaklaşmış.
Akılsız kalan adam; önce avucundaki çil çil altınlara, sonra dönüp etrafına bakınmış. Tarlanın alt tarafında yakacak tezek toplayan fakir birisini görmüş, seslenip ona doğru yürümeye başlamış.
Akıl bakmış ki işin sonu iyi olmayacak, adamın başına geri dönmüş. Adam, fakire göstermek için götürdüğü altınları hızlıca cebine koyup saklamış.
Yanına vardığı fakire sormuş,
"Tarlamı enine doğru mu süreyim, yoksa boyuna doğru mu?" demiş.
Fakir, "Ben tarladan anlamam ama güneşe doğru yatan tezekler daha çok ısıtır." demiş.
Adam, tezek torbasını sırtlayan fakirle muhatap olduğu için kendisine sitem etmiş.
"Aklı var ama serveti yok, serveti olsa tezek torbasını mı sırtlardı?" demiş ve tarlasına geri dönmüş.
Akıl isyan etmiş artık, kendisini servetten daha değersiz gören bu adamı tamamen terk etmiş.
Akşam olduğunda;
Fakirin kucağında altın dolu bir küp varmış, adamın sırtında ise tezek torbası...
İkisi de yaptıkları pazarlıktan memnun evlerine gidiyorlarmış.
30.11.2025
(Orjinal öyküdür, kaynak belirtilmeden alıntı yapılamaz.)