Ağrı
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
-1°

Futbolda ayna kırıldı

YAYINLAMA:

Futbol bir ülkenin aynası gibidir; adaletin, emeğin, dürüstlüğün ne kadar yaşadığını en çıplak haliyle gösterir. Ne yazık ki Türkiye’de bu ayna artık kirlenmiş durumda. Son günlerde futbolcuların ve hakemlerin bahis oynadığına dair çıkan açıklamalar, Türkiye futbolunun zaten sarsılmış güvenini tamamen paramparça etti. Zaten yıllardır “temiz eller” sözüyle süslenen futbol düzeni, şimdi kirli ellerin gölgesinde sallanıyor. Artık kimse topun gerçekten nerede döndüğünden emin değil; çünkü sahada oynananla perde arkasında dönen oyun birbirinden çok farklı.

Bir ülkede adaletin en sade hali bile yeşil sahalarda görünmüyorsa, o lig bitmiştir. Kâğıt üzerinde devam ediyor olabilir ama vicdanlarda çoktan düşmüştür. Tribünlerde hâlâ tezahüratlar, televizyonda hâlâ yayınlar, yorumlarda hâlâ “haftanın hakemi kim?” soruları var. Fakat kimse asıl soruyu sormuyor: Bu maçlar gerçekten sahada mı kazanılıyor? Bir taraftar yenilse bile “hakem adildi” diyemiyorsa, o ligin sonucu zaten çoktan belirlenmiştir. Bugün Türkiye’de kim içtenlikle “hakem adildi” diyebiliyor? İşte asıl mesele burada gizli: Sahadaki futbol değil, sistemin kendisi adaletsiz.

Futbolun özü mücadeleydi. Formasını terleten oyuncu, vicdanıyla düdük çalan hakem ve emeğe saygı duyan taraftar… Hepsi aynı oyunun parçasıydı. Şimdi o oyunun yerine bambaşka bir şey geçti. Artık “oranlar” konuşuluyor, “kuponlar” tartışılıyor, “şüpheli hareketler” yorumlanıyor. Bir pozisyonun değeri artık puan tablosuyla değil, bahis oranıyla ölçülüyor. Çocukların “gol olursa sevinirim” dediği o saf heyecanın yerini yetişkinlerin “oran tutarsa kazanırım” cümlesi aldı. Ve o masumiyetin kaybolduğu anda, futbolun ruhu da sahayı terk etti.

Bu kadar büyük bir iddia fırtınasının ortasında liglerin hâlâ devam ediyor olması, sistemin kirlenmeyi bile normalleştirdiğini gösteriyor. Herkes biliyor, ama kimse konuşmuyor. Federasyon sessiz, yöneticiler rahat, kulüpler kendi derdinde. Oysa bu sessizlik, bu suskunluk suça ortak olmaktır. Skandalın ortasında bile “hafta sonu maç var” diyorsak, artık futbolun değil, düzenin devamından bahsediyoruz. Bu ülkede en büyük problem, yanlışın kanıksanmış olması. Kirli olan sadece birkaç isim değil; sessiz kalan her el de bu kirliliğin bir parçası.

Gerçek şu ki, bu ülkede maçlar artık 90 dakikayla sınırlı değil. Kulislerde, bahis sitelerinde, kapalı kapılar ardında haftalarca sürüyor. Skor sahada değil, sistemde belirleniyor. Oyuncuların performansı, hakemlerin kararı, yöneticilerin etkisi; hepsi bir bütünün parçası. Ve biz seyirciler hâlâ tribünlerde alkış tutuyor, “VAR neden çağırmadı?” diye tartışıyoruz. Oysa asıl büyük hata, VAR odasında değil; futbolun vicdanında yaşanıyor. Bu ülke bir kez daha adaleti topun arkasına gizlemiş durumda.

Türkiye futbolu artık bir yol ayrımında. Ya gerçekten temiz bir sayfa açılacak, ya da bu kirlilik yeni bir norm haline gelecek. Hiçbir lig, adaletin üzerini örtecek kadar büyük değildir. Hiçbir kupa, vicdan kadar parlak değildir. Eğer futbol yeniden bir oyun haline gelecekse, bu ancak vicdanların kiradan kurtulmasıyla mümkündür. Çünkü sahada dönen topun anlamı, sadece adaletle çevriliyorsa büyüktür. Aksi halde futbol, sadece bir eğlence değil, organize bir aldatmaca haline gelir.

Ve son olarak sormalıyız: Gerçekten futbolu mu izliyoruz, yoksa sadece sahte bir oyalanmayı mı?

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...