Ağrı
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
-1°

Ağrı’da yaşamak zorunluluk mu, mücadele mi?

YAYINLAMA:

Ağrı’da yaz demek, düğünlerin ardı ardına yapıldığı, davul-zurnanın neredeyse haftanın her günü duyulduğu, insanların biraz da olsa nefes aldığı dönem demekti. Ancak bu nefes, kış gelmeden kesiliyor artık. Çünkü burada hayatın ritmi mevsimlerle değil, geçimle ölçülüyor.

Yaz aylarında elde ne varsa; kimi tarlasına, kimi hayvanına yatırıyor. Mahsul zamanı geliyor ama kazanç, yapılan masrafın karşısında cılız kalıyor. 

Buna bir de düğün sezonu ekleniyor. Ağrı’da düğüne gitmemek ayıplanır, hediye götürmemek ise “yakışmaz” sayılır. 

Oysa çoğu vatandaşın cebinde, bu mecburi nezaketin yükünü taşıyacak kadar para bile kalmıyor. 

Yazın kazanılan, düğünlerde tükeniyor; kışa ise sadece kaygı kalıyor.

Şap hastalığı bu yıl birçok üreticinin elindeki hayvanı götürdü. “9-15” olarak bilinen eylül dönemi, yani besiciler için en kritik tarih, bu sene bereketten çok keder getirdi. 

Ahırların sessizliği, aslında sadece hayvan kaybının değil, umut kaybının da sesi. 

Çünkü bir hayvan, bu coğrafyada sadece et ya da süt değil; bir evin kışı, bir çocuğun okul masrafı, bir ailenin umududur.

Kış yaklaşıyor. Sobanın başında oturmak bile masraflı hale geldi. 

Kömür, odun, doğalgaz derken ısınmak lüks, soğuktan korunmak mecburiyet oldu. 

Üstüne bir de okul masrafları eklenince, şehirdeki her hanede aynı cümle yankılanıyor: “Bu kışı nasıl geçireceğiz?”

Ağrı’nın caddelerinde sadece mevsim değil, tabelalar da değişiyor artık. 

Dün kendi iş yerinde çalışan esnaf, bugün başka birinin yanında işçi. 

İş bulamayan gençlerse valizini alıp batıya göç ediyor. 

Kalanlar ise direnenler,

bazen inadına, bazen çaresine.

Ağrı’da yaşamak; dayanıklı olmakla eş anlamlı.

Soğuğa da, yoksulluğa da, umutsuzluğa da…


Ama bir gerçek var ki: Ağrılı, her zorluğa rağmen yine sabah erkenden kalkıyor, yine çalışıyor, yine mücadele ediyor. 

Çünkü burada yaşamak bir tercih değil, bir direniş biçimi.

Belki de Ağrı’nın en büyük gücü, bu sessiz direnişin içinde saklı.
Ama artık şu soruyu sormanın vakti geldi:
Ne zamana kadar “sabır” diyerek geçineceğiz, ne zamana kadar “alıştık” diyerek susacağız?

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...