Yutma bozukluğu yaşayanlar için umut veren tedavi süreci
Nörolojik hastalıklar ya da cerrahi müdahaleler sonrasında gelişen yutma bozuklukları, kişiye özel planlanan terapi ve tedavi yöntemleriyle büyük ölçüde kontrol altına alınabiliyor.
Yutma bozukluğu, özellikle ALS, Parkinson, Alzheimer, inme gibi nörolojik hastalıklar ya da baş-boyun bölgesine yönelik cerrahi operasyonlar sonrasında ortaya çıkabiliyor. Bu durum, bireyin yutma refleksinin işlevini kaybetmesiyle birlikte hem sağlık hem de yaşam kalitesi açısından risk oluşturabiliyor.
KBB Uzmanı Prof. Dr. Sevtap Akbulut, yutma bozukluğunun tanımını “yiyecek, içecek ya da tükürüğün güvenli ve etkin bir şekilde yutulamaması” olarak ifade ediyor. Sağlıklı bireylerde bu işlem yemek borusu aracılığıyla mideye ulaşırken, yutma bozukluğu olan kişilerde besinler hava yoluna kaçabiliyor ve akciğerlere inebiliyor. Bu da özellikle beslenme güvenliğini tehlikeye atıyor.
Akbulut, “Bu hastalarda yeterli sıvı alamama, kilo kaybı, enfeksiyonlara yatkınlık ve akciğere kaçış gibi ciddi komplikasyonlar görülebilir. Bu nedenle doğru değerlendirme ve müdahale kritik öneme sahiptir.” açıklamasında bulunuyor.
Tedavi süreci; hastanın genel sağlık durumu, ağız-yutak yapısı ve yutma fonksiyonuna göre şekilleniyor. Endoskopik kamera ya da videofloroskopik görüntüleme gibi teknolojilerle yutma süreci adım adım inceleniyor. Gerektiğinde, yemek borusuna botoks uygulanması, ses tellerine dolgu yapılması gibi medikal ve cerrahi müdahaleler de tedaviye eşlik edebiliyor.
Yutma terapisi ise bu sürecin vazgeçilmez bir parçası. Prof. Dr. Akbulut, “Yutma terapisinde amaç; yutma mekanizmasını iyileştirmek, hastaya güvenli beslenmeyi öğretmek ve kasları daha etkin kullanmasını sağlamak” diyor. Terapide kullanılan stimülasyon cihazları ve egzersizler, kas gücünü artırarak fonksiyonu geri kazandırabiliyor.
Dil ve Konuşma Terapisti Uzman Dilara Bingöl, yutmanın yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda sosyal ve psikolojik yönü olan bir eylem olduğunu vurguluyor. Bingöl, “Ağızdan beslenemeyen hastalar yemek yeme ritüelinden uzaklaştıkça yalnızlaşabiliyor, sosyal ortamdan kopabiliyor ve bu da depresyona zemin hazırlayabiliyor,” ifadelerini kullanıyor.
Bingöl’e göre yutma terapisinin asıl amacı, hastanın tekrar güvenli şekilde ağızdan beslenmesini sağlamak. Bu süreçte kullanılan egzersizler, yutma kaslarını güçlendiriyor ve yeniden koordinasyon sağlıyor. Terapinin bir “kas rehabilitasyonu” gibi düşünülebileceğini belirten Bingöl, tedavide hastaya özel programlar oluşturduklarını söylüyor.
Videofloroskopik yutma değerlendirmesi, sürecin en önemli tanı araçlarından biri. Ağrısız ve kısa süren bu işlem sayesinde hastanın yutma anı adım adım görüntüleniyor, problemli kıvamlar tespit edilerek buna göre beslenme planı yapılıyor.
Yutma bozukluğu yalnızca yetişkinlerde değil, prematüre doğan ya da sendromik bebeklerde de görülebiliyor. Bu nedenle pediatrik hasta grubunda da erken müdahale ile olumlu sonuçlar elde edilebiliyor.
Terapi süreci kişiden kişiye değişiklik gösterebiliyor. Bazı hastalar kısa sürede ağızdan beslenmeye geçerken, bazıları için bu süreç daha uzun sürebiliyor. Ancak uzmanlar, erken tanı, doğru planlama ve disiplinli terapiyle hastaların güvenli ve etkin bir şekilde beslenmeye geri dönebildiğini belirtiyor.
Bakmadan Geçme





