Rıdvan Genç

Bu Ülke, Sahte Diplomalarla Çürüyor

Rıdvan Genç

Bu ülke, yıllardır torpile, kayırmaya, liyakatsizliğe alıştırıldı. Öyle alıştırıldı ki, artık toplumun bir kısmı bunları normal görmeye başladı. Eş-dost ilişkileriyle, siyasi bağlantılarla koltuk kapmak olağan hale geldi. Ama yetmedi. Şimdi de sahte diploma belasıyla, resmen ipin ucu tamamen kaçtı. Zıvanadan çıkan bu düzen, sadece eğitim sistemini değil, devletin bütün damarlarını çürütüyor.

Sahte diplomayla işe girenler, memur olanlar, hatta akademisyen koltuğuna oturanlar… Bu nasıl bir rezalet? Hangi kurumların kapısından geçtiler, kimlerin imzasıyla girdiler? Ve en önemlisi: Buna göz yumanlar, en az o sahte diplomayı hazırlayanlar kadar suçludur! Bu sahtekârlığı görmezden gelen her yönetici, her bürokrat, bu ülkenin çöküşüne ortak olmuştur.

Bunca üniversite mezunu işsizken, binlerce genç alanı dışında iş yapmak zorunda kalırken, yüzlercesi iş bulamadığı için canına kıyarken, bu sahtekârların keyif çatması ne demek? Böyle bir ülkeye kim, nasıl güvenecek? Gençlere hangi umutla “Oku, çabala” diyeceğiz? Eğer adalet bu kadar kör, liyakat bu kadar yoksa, dürüst insanın tek ödülü yoksulluk ve çaresizlik mi olacak?

Toplumda liyakatın bu denli çiğnendiği yerde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da çok net bir açıklaması var:
Torpille işe girmenin kul hakkı ve büyük bir vebal olduğu vurgulanıyor; ancak “girdikten sonra emeğin karşılığı olarak yapılan iş meşruysa, oradan elde edilen kazanç helaldir” deniliyor. Bu ifade, sahtekârlığın ve torpilin zihinlerde nasıl çarpık bir algı oluşturduğunun en açık göstergesi. Hem kul hakkına girmenin ne kadar büyük bir günah olduğu söyleniyor, hem de iş yapılıyorsa kazanılanın helal olduğu denilerek bir çelişki yaratılıyor. Böyle bir ortamda gençlerin adalete, liyakate güvenmesi mümkün müdür?

Tarih, bu tip çürümenin bedelini ödemiş ülkelerle dolu. Roma İmparatorluğu’ndan Bizans’a, Osmanlı’nın son döneminden Sovyetler Birliği’ne, Arjantin’den Yugoslavya’ya kadar… Hepsi, çürümenin önce kurumlarda başladığını, sonra tüm ülkeyi yuttuğunu gösterdi. Yolsuzluk, liyakatsizlik ve sahtekârlık; bunlar her milletin felaket reçetesidir. Ve bu reçeteyi uygulayan ülkelerin sonu, tarihin çöplüğüdür.

Ve unutulmasın: TuzU kuru kim varsa bedelini ödesin! Çünkü aksi hâlde, bedelini hep dürüstler, namuslular, emeğiyle ayakta durmaya çalışanlar ödemeye devam edecek.

Bugün hâlâ üniversite öğrencileri, “Bir gün belki mesleğimde iş bulurum” diye yıllarını veriyor. Ama gördükleri manzara şu: Çalışarak, hakkıyla mezun olmanın değil; sahte belge düzenlemenin, torpil bulmanın, ilişkiler kurmanın işe yaradığını görüyorlar. Ve içlerinden bazıları, belki de çaresizlikten, “Ben de mi sahte yola sapmalıyım?” diye düşünmeye başlıyor. İşte asıl yıkım budur. Bu noktadan sonra, toplumun ahlak terazisi de paramparça olur.

Ülkenin bu halini gördükçe aklıma Robert Michels’in şu sözü geliyor:

"Liyakatsiz yönetim, kurumların çöküşüne yol açar ve en sonunda tüm toplumu zehirler.”

Ve maalesef, biz bu çöküşü izlemiyoruz… İçindeyiz.

RIDVAN GENÇ 

YÜKSEK GENETİK MÜHENDİSİ 

Yazarın Diğer Yazıları