Raif Medetoğlu

Vicdan, Zevk ve Gerçek Mutluluk

Raif Medetoğlu

İnsanın içinde, doğruyu yanlıştan ayıran sessiz bir ses vardır: vicdan.
Vicdan, sadece bir duygunun değil, akıl, kalp, ruh ve idrakin müşterek sesidir.
O ses, insanı her an uyarır; bazen telkin eder, bazen de sorgular.
İyiyle kötünün, hakla batılın, güzelle çirkinin terazisi oradadır.
Kur’an’ın ifadesiyle, “nefse fücurunu ve takvasını ilham eden” Rabbânî bir terazidir o.
İnsanın aklını harekete geçirir, davranışlarına yön verir, ahlâkın temeline ilham olur.

Bugün, vicdanın sesine kulak vermek yerine zevkin çağrısına koşan bir insan tipi, çağımızın en büyük yanılgısını temsil ediyor.
Modern hayat, zevki özgürlük, hazzı mutluluk zanneden bir anlayışın üzerine kurulmuş durumda.
Bu anlayışın kökleri, Yunan düşüncesinin “zevk ahlâkı” olarak bilinen felsefesine dayanır.
Epikür ve Aristippos’a göre insanın gayesi, acıdan uzak durmak ve hazza ulaşmaktır.
Onlara göre mutluluk, “en fazla zevke en az acıya ulaşmaktır.”
Ne var ki bu düşünce, zamanla egoizme, yani bencilliğe dönüştü.
Zevk arayışı, insanı ruhî olgunluktan kopardı; insan, kendini maddeye esir etti.

Oysa İslâm felsefesi, mutluluğun kaynağını dışsal hazlarda değil, içsel kemalde bulur.
Gazâlî, Farabî ve Mevlânâ gibi mütefekkirler, “insanın gayesi kemale ermektir” der.
Gerçek kemal ise Allah’a yönelmek, O’nu bilmek ve O’nun rızasına uygun yaşamaktır.
Zevk geçicidir; ama anlam kalıcıdır.
Gazâlî der ki: “Zevklerin sonu pişmanlık, Allah’a yakınlığın sonu ebedî saadettir.”

Bediüzzaman Said Nursî, bu hakikati Risale-i Nur’da daha derin bir mânâyla ifade eder.
Ona göre insan, sadece bedenden ibaret değildir; aklı, kalbi, ruhu ve vicdanı ile bir bütündür.
İman, bu unsurların hepsine nur olur.
İmanla kazanılan bir bakış, dünyevî acıları bile lezzetli hale getirir; çünkü o lezzet ebediyet kokar.
Bediüzzaman der ki:

“İman hem nurdur, hem kuvvettir. Hakikî lezzet imandadır.”

Gerçek mutluluk;
malda, makamda, bedensel hazda değil;
vicdanın huzurunda, kalbin sükûnetinde, imanın verdiği emniyettedir.
Zira iman, zevke anlam kazandırır; zevksiz iman kaybolmaz, ama imansız zevk ebedî bir boşluktur.

Zevk, insanı bir anlık güldürür;
iman, insanı sonsuza kadar huzurlu kılar.
Biri gözün parıltısı gibidir, diğeri ruhun ışıltısı.
Birincisi geçer, ikincisi kalır.

Sonuç olarak;
vicdan, insanın içinde konuşan bir ilâhî lütuf,
zevk ise o vicdanın terbiyesinden geçmediği sürece aldatıcı bir seraptır.
Gerçek saadet, zevki değil anlamı, bedeni değil ruhu, fânîyi değil bâkîyi merkeze almaktan geçer.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle:

“Dünyada en büyük lezzet, imandaki saadettir.
Çünkü iman, insana hem dünyada huzur, hem ahirette ebedî saadet verir.”

Yazarın Diğer Yazıları