Velhasıl… İnsan Bir Yolcudur
Raif Medetoğlu
Velhasıl…
İnsan bir yolcudur.
Bu yolculuk, ezelde verilen bir sözle başlar; “Elestü bi-Rabbikum” hitabına “Belâ” diyerek başlayan bir serüvendir bu.
İnsanın hakikat yolculuğu, ruhlar âleminden başlar, anne rahmine uğrar, dünyaya gelir, kabir kapısından geçer, haşirde yeniden dirilir ve ebediyet yurduna varır.
Yani insan, ezel ile ebed arasında, fani bir misafir olarak yürüyen bir seyyah gibidir.
Dünyada Misafirlik Şuuru
Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle insan, “bu dünya hanına konup göçen bir misafirdir.”
Dünya bir menzil, bir durak; ahiret ise asıl vatandır.
Bu misafirlik bilincine varan kişi, eşyaya, insana ve hayata farklı bakar.
Çünkü bilir ki, her şey bir emanet, her nefes bir fırsattır.
Bu şuura eren insan için hayat bir oyalanma değil, ebediyet azığı hazırlama alanıdır.
Hayatın Dönemeçleri
Çocukluk, safiyetin ve masumiyetin yurdu…
İnsanın henüz günaha bulaşmadığı, kalbin berrak olduğu ilk duraktır.
Sonra gençlik gelir; nefsin coştuğu, heva ve hevesin insanı saptırdığı fırtınalı bir dönemdir.
Ama aynı zamanda imanın kemale erebileceği, iradenin güçlenebileceği en kıymetli vakittir.
Risale-i Nur’un ifadesiyle “Gençlik, ebedi bir gençliğin tohumu olabilir, eğer iman ve ubudiyetle sulanırsa.”
İhtiyarlık ise tefekkür ve iç muhasebe mevsimidir.
Artık insanın bedeni zayıflasa da kalbi derinleşir, bakışı sonsuzluğa döner.
Said Nursî der ki: “İhtiyarlık nimettir, çünkü fâniliği hatırlatır, insanı ahirete hazırlar.”
İhtiyarlıkta insan, hayatın geçiciliğini, zamanın hakikatini daha iyi anlar.
O vakit fark eder ki; gençliğinde uğruna koştuğu şeyler, bir gölgeymiş.
Kabir Bir Kapıdır
Kabir, Risale-i Nur’un bakışında bir yokluk değil, bir âlem-i bekaya açılan kapıdır.
Dünya vazifesini tamamlayan ruh, ebediyetin sabahına doğru yola çıkar.
Orası karanlık bir kuyu değil, mümin için rahmetin eşiğidir.
Kabirden korkmak yerine, ona hazırlanmak gerekir; çünkü “ölüm idam değil, terhistir.”
Bu idrake varan kalp, ölümle barışır, hayatın anlamını yeniden bulur.
Ebediyet Yolculuğu
Haşir, mizan, hesap... Hepsi bu büyük yolculuğun duraklarıdır.
Orada artık perde kalkar, her şey olduğu gibi görünür.
Dünya imtihanının neticesi orada alınır.
Ve nihayet cennet ya da cehennem, insanın bu dünyada yaptıklarının tecellisidir.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle:
“Bu dünya bir tarla, ahiret onun mahsulüdür; kim ne ekerse, onu biçer.”
Son Söz
Velhasıl insan, varlıktan yokluğa değil, fâniden bâkiye doğru yürür.
Doğduğu günden itibaren her adımı, aslında ebediyetine doğrudur.
Bu uzun seferde en büyük azık; iman, ihlas ve güzel ahlâktır.
İnsan, Rabbine doğru yürürken her anıyla ya yaklaşır ya uzaklaşır.
O hâlde ömür dediğimiz şey, ebedi bir yolculuğun kısa bir duraklamasından ibarettir.
Ve unutulmamalıdır ki:
Her doğan ölür, ama her ölen yok olmaz.
İmanla yürüyen, ebediyete kanat açar.
Velhasıl… İnsan bir yolcudur.
Ve bu yolculuğun nihayeti, Rahmet-i İlahiye’nin sinesine varmaktır.
Dua ile…
Rabbim bizleri bu fani yolculuğun gafletine düşürmeden, imanla, ihlasla, teslimiyetle ebediyet yurduna ulaşan kullarından eylesin.
Kabir kapısını bizler için rahmetin ve cennetin bahçelerinden bir bahçe kılsın.
Ve her adımımızı, O’na yaklaşmaya vesile eylesin.
Âmin.