
EBEDİYET ÜLKESİNİN ZORUNLU YOLCULARIYIZ…
Raif Medetoğlu
Bizleri yoktan var eden Yüce Allah, kendi varlığını ve birliğini tanımamız için kâinatı yaratmış, kâinat kitabını okuyabilmemiz adına da bizi düşünme, idrak etme ve anlama kabiliyeti ile donatmıştır.
Bu eşsiz meziyet sayesinde insan, Allah’ı tanıyıp O’na iman ve itaat edebilme şerefine kavuşmuştur. İşte bu yüzdendir ki Allah, bütün varlıklar içinde yalnızca insanı muhatap kabul etmiş; kâinatta var olan her şeyi ona hizmetkâr etmiştir.
Elbette bu muhataplık, insana kulluk gibi ağır ama şerefli bir sorumluluk yüklemiştir. Bu yük, insanın Allah’ın razı olduğu istikamette, cennete lâyık bir surete bürünmesinin ve kabiliyetlerini geliştirmesinin kapısını açar.
İnsan, dünyada belirli bir süreliğine Allah’ın en kıymetli misafiri olarak bu hedefe ulaşması için imtihan edilmektedir. Günün sonunda “Nihayetinde son durak kara topraktır.”
Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyân,
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ
(“Her nefis ölümü tadacaktır”) ayetiyle, ölümün soğuk yüzüyle karşılaşmamızın kaçınılmaz olduğunu 145 defa hatırlatır.
Evet, şu üzerinde yaşadığımız küre-i arz bile ebedî bir hayata kavuşmak için ölecektir. Ölümü duyunca irkildiniz mi? Bu gayet doğaldır; zira ölüm, dünyaya dair tüm ümitlerimizi ve tutkularımızı koparıp alır.
Madem ölüm haktır, madem kabir kapısı kapanmıyor; öyleyse şu soruyu kendimize sormalıyız:
“Kabir kapısının ötesinde bizi ne bekliyor?”
Bu soru, insanın en mühim meselesi olmalıdır. Çünkü görevimiz yalnızca dünyaya ait maddî, siyasal ya da askerî vazifelerle sınırlı değildir. Biz, fani dünyanın ebediyet yolcularıyız.
الْمَوْتُ حَقٌّ عَلَيْنَا
(Ölüm kesin ve kaçınılmaz bir gerçektir.)
Düşünün: Bir yolcu, seyahat edebilmek için bilet almak zorundadır; biletsiz yolculuk mümkün değildir. Ebediyete giden bizlerin de, o yolculuğun bileti mesabesindeki manevî hazırlık ve ibadetlere ihtiyacı yok mudur?
Bu karanlık tünelden geçerken yolumuzu aydınlatacak bir ışık, kabir karanlığını nurlandıracak bir anahtar gerekmez mi? İşte o ışık iman, o anahtar Allah’a teslimiyettir.
Bu hakikati ihmal etmek, ölümü yok saymak gibidir. Peki, biz bu büyük ayrılık ve yalnızlık anında kime sığınacağız?
Hiç kuşkusuz, bizi bu dünyaya gönderen Rabbimize… O, ayrılık acısından yüreğimizde açılan yaraları saracak, kalbimizi teselli edecek, kudreti ve rahmetiyle bize yetecektir. Çünkü O’ndan başka hiçbir şey ve hiç kimse, bizim gerçek sığınağımız olamaz.