
Çocuklarımızı Türk Dizilerinden Neden Uzak Tutmalıyız?
Raif Medetoğlu
Televizyon artık sadece bir eğlence aracı değil, zihinleri şekillendiren bir eğitim merkezidir. Ancak ne yazık ki bu “eğitim”, çoğu zaman çocuklarımızın ruh dünyasına zehir gibi işliyor. Özellikle son yıllarda Türk dizileri, toplumun aynası olmaktan çıkmış; şiddeti, ihaneti, çıkarcılığı ve sahte yaşamları normalleştiren bir “ahlak dışı laboratuvarına” dönüşmüştür.
Bir düşünelim: Akşam vakti, aile sofrasından sonra televizyon açılıyor. Ekranda bağırışlar, kavgalar, entrikalar, silahlar, ihanet sahneleri… Çocuk ise yan koltukta, gözlerini ayırmadan izliyor. O an farkında değiliz ama çocuğun zihninde “normal” algısı sessizce değişmeye başlıyor.
1. Şiddet, Dil ve Davranış Bozulması
Dizilerdeki küfürlü konuşmalar, öfke patlamaları ve kaba davranışlar, çocukların diline ve tavırlarına doğrudan yansıyor.
Küçük yaşta izlediği karakteri “kahraman” zannediyor; onun kullandığı kelimeleri, tavırları taklit ediyor. Bu durum sadece dil bozukluğuna değil, saygı eksikliğine ve duygusal körlüğe de yol açıyor.
2. Aile ve Evlilik Algısının Bozulması
Neredeyse her dizide ihanet, boşanma, gizli ilişkiler ya da menfaat üzerine kurulu evlilikler var.
Bu görüntüler çocuklara şu mesajı veriyor: “Sadakat eskide kaldı, aşk sadece heyecandır.”
Halbuki gerçek hayat öyle değil. Evlilik emek ister, sadakat ister, sabır ister. Fakat dizi dünyasında her şey bir bölümde bitiyor, bir diğerinde yeniden başlıyor. Bu da çocukların aile kavramına olan inancını sarsıyor.
3. Gerçeklikten Kopma ve Kimlik Krizi
Dizilerde gösterilen yaşamlar, lüks evler, pahalı arabalar, gösterişli kıyafetler…
Bir ortaokul çocuğu bunları izlediğinde, kendi hayatına baktığında değersizlik hissine kapılıyor.
Kendini beğenmiyor, ailesinden utanıyor, “neden bizde yok” diye sorguluyor.
Oysa o dizilerdeki hayatlar gerçek değil; ama çocuğun ruhunda bıraktığı eksiklik duygusu gayet gerçek.
4. Zaman İsrafı ve Düşünme Yetisinin Zayıflaması
Bir dizi ortalama 120 dakika sürüyor. Çocuk haftada birkaç bölüm izlediğinde, neredeyse ders çalışmaya, kitap okumaya, düşünmeye ayıracağı tüm vakti tüketmiş oluyor.
Ekrana bakan göz, düşünmeyi unutur. Sürekli hazır sahnelerle beslenen zihin, kendi hayal gücünü kullanmaz. Bu da yavaş yavaş düşünme yetisinin körelmesine yol açar.
5. Değer Erozyonu: Kötü İyiye, Haram Helale Dönüşüyor
En tehlikelisi ise “ahlaki bulanıklık”.
Dizilerdeki kötü karakterler sevimli, günahkâr insanlar “fedakâr” gibi gösteriliyor.
Yani kötülük cazip, iyilik sıkıcı bir hale getiriliyor.
Bu da çocukların doğruyla yanlışı karıştırmasına neden oluyor.
Artık neyin günah, neyin sevap; neyin yanlış, neyin doğru olduğu bulanıklaşıyor.
Ne Yapmalı?
Eleştirmenin ötesinde bir çare üretmek zorundayız.
Çocuklarımızı dizi ekranlarından uzak tutarken, onların boşluğunu da doldurmalıyız.
Nitelikli çizgi filmler ve değer temalı çocuk dizileri seçilmeli.
Ailece izlenecek içerikler, beraberce değerlendirilip konuşulmalı.
Kitap okuma, doğa gezileri, sanatsal etkinlikler gibi faaliyetlerle çocuklar ekran yerine hayatın içine yönlendirilmeli.
Ve en önemlisi, ebeveynler de örnek olmalı. Ekrana değil, çocuğunun gözlerine bakan bir anne-baba…
Unutmayalım:
Bir dizi karakteri, bir çocuğun kahramanı olabilir. Ama o kahraman yanlışsa, o çocuğun geleceği de yanlış yola sapabilir.
Bizim görevimiz, sadece televizyonu kapatmak değil; doğru olanı göstermek, doğruyu yaşatmaktır.
Çünkü çocuklarımız geleceğimizdir.
Ve hiçbir gelecek, bir dizi uğruna feda edilemez.