
Cahiliye devri arabistan toplumu ile çağımız batı dünyasında kadın mağduriyeti (2)
Prof. Dr. M. Salih GEÇİT
Cahiliye döneminde kadınlar birçok hakkından mahrum bırakıldığı gibi, layık olduğu insani değerden de mahrum idi. Kadının erkek gibi bir değerde olması bir tarafa, insan olarak hak ve hukuk sahibi bir varlık oluşunda bile son derece ilkel anlayışlar hâkim idi. Cahiliye döneminde kadına yönelik olumsuz bakış açısını ve haksız uygulamalarını iyice görmek için Kur’an ve Sünnet’e geçen malumatları görmek icab etmektedir.
1. Kur’ân-ı Kerim’e Göre Cahiliye Döneminde Kadının Durumu:
Kuran’da cahiliye döneminin kadına yönelik olumsuz bakışını ortaya koyan son derece çarpıcı ayetler bulunmaktadır. Biz bu ayetleri birkaç başlık altında sunacağız:
a. Cahiliyede kadına değer verilmezdi: “Bir de dediler ki: ‘Şu hayvanların karınlarındaki yavrular (canlı olursa) sırf erkeklerimize aittir. Karılarımıza ise haramdır.’ Eğer ölü olursa o vakit onda hepsi ortaktırlar. Allah onların bu tür nitelemelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.”(2)
b. Kız çocukları doğunca utanç duyarlardı: “Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir!” “Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!” (3) “Onlardan biri, Rahmân’a örnek kıldığı (isnad ettiği kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman, öfkesinden yüzü simsiyah kesilir.”(4).
c. Kızları erkeklerden düşük gösterirlerdi: “Yoksa, kızlar O’na (Allah’a) da oğullar size mi?”(5). “Erkek size de, dişi O’na mı?”(6).
d. Kadını birçok haktan mahrum bırakırlardı: “Eğer bir kadın kocasının, kendisine kötü davranmasından, yahut yüz çevirmesinden endişe ederse, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (7).
e. Zorla mirasçı olurlardı: “Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal değildir. Açık bir hayâsızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.” (8).
f. Boşandıklarında mehirlerini geri alırlardı: “Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?” (9).
g. Dul kadınlarla evlenme hoş görülmezdi: “(İddeti bekleyen) Kadınları nikahlamak istediğinizi (onlara) sezdirmenizde ya da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. Sakın bilinen (meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaadleşmeyin; bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikâh bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan kaçının. Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.” (10).
h. Yetim kızların mallarını yerlerdi: “Yetimleri, nikaha erişecekleri çağa kadar deneyin; şayet kendilerinde bir (rüşd) olgunlaşma gördünüz mü, hemen onlara mallarını verin. Büyüyecekler diye israf ile çarçabuk yemeyin. Zengin olan iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da artık maruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, onlara karşı şahid bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.” (11 /).
ı. Üvey anneleriyle evlenirlerdi: “Kadınlardan babalarınızın nikahladıklarını nikahlamayın. Ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. Çünkü bu, ‘çirkin bir hayâsızlık’ ve ‘öfke duyulan bir iğrençliktir.’ Ne kötü bir yoldu o!” (12).
j. Ayrıldıkları kadınları boşamayarak evliliğine engel olurlardı: “Ne kadar üzerine düşseniz de kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bari birine büsbütün kapılıp da diğerini askıda imiş gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a itaatsizlikten sakınırsanız bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, engin rahmet sahibidir.” (13)
k. Kadınlar fuhşa zorlanırdı: “Nikah (imkanı) bulamayanlar, Allah onları Kendi fazlından zenginleştirinceye kadar iffetli davransınlar. Sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyelerden) mükatebe isteyenlere -eğer onlarda bir hayır görüyorsanız- mükatebe yapın. Ve Allah’ın size verdiği malından onlara verin. Dünya hayatının geçici metaını elde etmek için -ırzlarını korumak istiyorlarsa- cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa, şüphesiz, onların (fuhşa) zorlanmalarından sonra Allah (onları) bağışlayandır, esirgeyendir.”(14).
İşte buraya kadar zikredilen başlıklar ve bu başlıklar altında verilen ayetlerin açıkça ortaya koyduğu gibi kadın adeta insan sayılmıyor ve her türlü hakkı elinden alınmıştı. Kadın, toplumun elinde zülüm, adaletsizlik ve haksızlık unsuru yapılmış, fuhuş, cinsellik ve çıplaklık objesine dönüştürülmüş, en sonda yaşama hakkı da elinden alınarak daha çocuk yaşta ve masum iken diri diri toprağa gömülmüştür: “Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda” (15) ayet-i kerîmesi bu hususu ne güzel anlatmaktadır!.
İlginçtir, kızların diri diri toprağa gömüldüğünden bahseden ayet 8. ve 9. ayettir. Sanki o gömülen masume kız evlatlarının 8 ve 9 yaşlarına gelmeden öldürüldüklerine işaret etmektedir. İşte böyle bir durumda kadını insanlık tarihinin onlara reva gördüğü en zelil durumdan kurtarıp;
Ana başa tac imiş
Her derde ilaç imiş
Bir evlat pir olsa da
Anaya muhtaç imiş (16)
Kültürünü oluşturacak bir anlayışa kavuşturan bir aşamaya yükselmiştir. Elbette İslam toplumunda da diğer toplumlar gibi bir takım sapma alanları meydana gelmiş ve bunun neticesinde kadına yönelik bir takım yanlış anlayışlar ve uygulamalar meydana gelmiştir. Bununla birlikte Müslüman milletlerin örf ve adetlerinde kadın her zaman “toprak ana, cennetin ayakları altına konulduğu muhtereme varlık, hanım, hanım efendi, ana, bacı, abla” gibi kelimelerle erkeğin de saygı gösterdiği bir makamda görülmüştür.
Kadına yönelik tahkir edici ifadeleri barındıran atasözleri, kültürel ifadeler ve uygulamalar ise hususi ve yerel çapta olup onları genelleştirip tüm topluma dine, Kur’an’a, Sünnete ve İslâmî geleneğe ait genel kaideler ve uygulamalar halinde sunmak doğru değildir. Bu bağlamda ihmal etmememiz gereken husus, İslâm’ın gelişinde kadının hangi konumda olduğunu, daha sonra o konumdan çıkarılarak nasıl yüksek bir konuma taşındığını iyice mukayese etmektir. Kur’an’ın kadını en düşük seviyeden tutarak ne derece yüksek bir seviyeye yükselttiğini görmek için de şu ayetleri hızlıca gözden geçirmek gerekmektedir.
Dipnotlar:
1. Bkz. M. Salih Gecit, Güncel Kelam Tartışmaları (II), Ravza Yayınları, İstanbul, 2024.
2. En’am Suresi, 139.
3. Nahl Suresi, 58, 59.
4. Zuhruf Suresi, 17.
5. Tur Suresi, 39.
6. Necm Suresi, 21.
7. Nisa Suresi, 128.
8. Nisa, 19.
9. Nisa, 20.
10. Bakara, 235.
11. Nisa, 6.
12 Nisa, 22.
13 Nisa, 129.
14 Nur, 33.
15 Tekvir, 8-9.
16 Anonim bir şiir olarak halkın dilinde meşhurdur.