Prof. Dr. M. Salih GEÇİT

Cahiliye Devri Arabistan Toplumu İle Çağımız Batı Dünyasında Kadın Mağduriyeti (7)

Prof. Dr. M. Salih GEÇİT

ÇAĞDAŞ BATI MEDENİYETİNDE KADININ DURUMU VE MAĞDURİYET ALANLARI

Batı dünyası kadın konusunda kendisini örnek bir toplum olarak göstermekte, tarihteki tüm toplumlardan fazla insan haklarına ve kadın haklarına değer verdiğini her fırsatta ifade etmeye çalışmaktadır. Ancak batının hem geçmişte, hem de günümüzde kadınla ilgili politikaları, kadınların sömürülmesine ve istismarına sebep olacak çok büyük mağduriyetler üretmiştir. Bugün batının düşünce ve anlayışlarından hareketle dünyanın tüm toplumlarında etkili olan kültür ve uygulamalardan kaynaklanan mağduriyetler, tarihin hiçbir döneminde olmayacak kadar büyüktür. Bu nedenle öncelikle batının geliştirdiği medeniyetin geçmişteki kökenlerine dair kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra, çağımızdaki kadın politikasına yönelik uygulamalarından da bazı örnekler vereceğiz.
 Batının Geçmiş Tarihinde Kadın Mağduriyeti

Batının geçmiş tarihi dediğimizde öncelikle Tevrat, İncil, Roma Kültürü ve Yunan Kültürüne bakıp bu kültürlerde kadınlara atfedilen rolleri tespit etmek gerekmektedir.

Tevrat’ta Geçen Kadın Anlayışı:

Tevrat’ta kadın anlayışı şöyle özetlenmektedir:

a. Kadın hor, erkek çok üstündür: “Çünkü kocan, seni yaratandır.” (1) “(Rab Allah) Kadına dedi: Zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağım; ağrı ile evlat doğuracaksın. Ve arzun kocana olacak, o da sana hâkim olacaktır. Ve Âdem’e dedi: Karının sözünü dinlediğin ve: Ondan yemiyeceksin, diye sana emrettiğim ağaçtan yediğin için, toprak senin yüzünden lânetli oldu.” (2) “Çünkü kocan seni yaratandır; onun ismi orduların Rabbidir ve seni fidye ile Kurtaran İsrail’in Kuddûsüdür; ona bütün dünyanın Allahı denecektir.” (3)

b. Âdet gören kadın murdardır: “_ Ve eğer bir kadının akıntısı olur ve bedeninde akıntısı kan olursa yedi gün murdarlığında kalacak ve ona her dokunan akşama kadar murdar olacaktır. Ve murdarlığında üzerinde yattığı her şey murdar olacak, üzerinde oturduğu her şey de murdar olacaktır. Onun yatağına dokunan her adam, kadının üzerinde oturmakta olduğu herhangi bir şeye dokunan her adam murdar. Kadının oturmuş olduğu yatak üzerinde bir şey varsa adam ona dokunursa akşama kadar murdar ve eğer âdet zamanında değilken çok günler kan akıntısı olursa murdardır. Yatağı, üzerine oturduğu herşey murdar. Bu şeylere dokunanların hepsi murdar olacak ve esvabını yıkayacak ve suda yıkanacak ve akşama kadar murdar olacaktır. Fakat akıntısından tâhir olursa, o zaman kendisine yedi gün sayacak ve ondan sonra tâhir olacaktır. Ve sekizinci günde iki kumru veya iki güvercin yavrusu alıp, kâhine getirecek. Kâhine takdim edecek onun için murdarlığının akıntısından dolayı Rabbin önünde keffâret edecektir.” (4)

c. Zina eden kadın ve onunla zina edecek erkek öldürülmelidir: “Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse hem kendisi hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir." (5). “Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa hem kadınla yatan adam hem kadın ikisi de öldürülecek.” (6). Yahudilikte zina edenlere yönelik bu sert tedbirler çok evliliğin meşru kılınmasını da gerektirmiştir. Ancak zamanla evlilikte evlenilecek eşlerin sayısı konusunda ilk dönemlerde aşırı rakamlara ulaşılmış, daha sonra da bazen dört, bazen de bir kadınla evlenme sınırlaması yapılmıştır. Ayrıca çok evlilik yapacak kişinin evleneceği kadınların nafakalarını temin edecek ve ihtiyaçlarını giderecek kudrette olması gibi bir takım şartlar da konulmuştur. (7).

d. Bazı peygamberlere atfedilen durumlar: Tevrat’ta verilen haberlere göre peygamberlerin bir kısmı aşırı derecede çok evlilik yapmışlardır. Bir kısmı da içinde yaşadıkları zamanın şartlarına göre belli sayıda evlilikler yapmışlardır. Buna göre Hz. İbrahim Sara, Hacer ve Ketura ile evlenmiştir. (8). Hz. Yakub dayısının iki kızı olan Rahel ve Lea’yı birbirine kuma yapmıştır. (9). Daha sonra onların verdikleri cariyeleri olan Bilha ve Zilpa ile evlenmiştir.(10).

Tevrat’ın verdiği bu haberlere göre adı geçen peygamberlerin evlendikleri eş sayısı dördü geçmemektedir. Ancak Hz. Davud ve Hz. Süleyman’ın evliliklerinden bahsederken büyük rakamlar vermektedir. Buna göre Hz. Davud Makaa, Haggit, Abital, Egla ile evlendiği gibi Nabal’ın Karısı Abigail ile Yizreel’in karısı Ahinoam’ı da kendisine karı yapmıştır. (11). Yine Hz. Davud, eski nişanlı olan Mikal’i kocası Laiş oğlu Paltel’den almıştır. (12). Yahudilikte çok kadınla evlilik Tevrat’ta geçtiğine göre başta peygamberlerin yaptığı bir uygulamadır. Bu konuda 1000 sayısı bile beyan edilmektedir. (13).

Buna göre Hz. Davud sarayın damında gezerken evinde yıkanan Hitti Uriya’nın karısı Bat-Şeba’yı görüp beğenmiş ve onunla zina ederek hamile bırakmış, sonra da kocası Uriya’yı savaş göndererek öldürtüp kendisine karı yapmıştır. (14). Ayrıca çok yaşlandığı dönemde genç bir kız olan Şuneml’li Abigaş’ı almıştır. (15). Hz. Davud’un oğlu Hz. Süleyman ise birçok kavimden çok sayıda kadın almış olup 700’ü kıral kızı, 300’ü de cariye olmak üzere 1000 kadınla evlenmiştir. (16).

e. Kadınla ilgili diğer bazı uygulamalar: Yahudilikte bir Yahudinin kendi sıptından başkasına mensup bir kimse ile evlenmesi yasaktır. (17). Harunoğullarının kâhinlerin boşanmış ve dul kalmış kadınlarla evlenmeleri yasaktır. Bu nedenle Harunoğulları ancak bakire kızlarla evlenebilir. (18). Bir kişi iki kız kardeşle aynı anda evlenip ikisini birbirine kuma yapabilirdi. Ancak Yahudilikte şöyle bir ayrıntı bulunmaktadır: Hz. Musa’ya kadar, iki kız kardeşin kuma olarak nikâhlanması caiz görülmüş ve bu husus Hz. Musa’nın şeriatında yasaklanmıştır. (19). Kardeşin karısıyla evlenmek âdeti olan “Levirat” usulü Yahudilerde mevcut idi. (20). Yahudilikte başka din mensuplarıyla evlenmek caiz görülmemektedir. (21).

Sonuç

Batı medeniyeti, kadın haklarını ve insan haklarını yüceltme iddiasında bulunmasına rağmen tarihsel kökenleri ve güncel uygulamaları incelendiğinde, kadına yönelik anlayış ve politikalarının derin mağduriyetler doğurduğu görülmektedir. Tevrat ve diğer kutsal metinlerde kadının hor görülmesi, erkeğe mutlak itaatle yükümlü kılınması, âdet döneminde “murdar” ilan edilmesi, çok evlilik ve zina cezaları gibi uygulamalar Batı kültürünün kadın tasavvurunun temellerini oluşturmuştur. Roma ve Yunan kültürlerinde de benzer şekilde kadın çoğu zaman ikinci sınıf bir varlık olarak konumlandırılmıştır.

Günümüzde ise Batı, kadın özgürlüğü adı altında aslında kadını tüketim kültürünün bir aracı hâline getirmekte, kadın bedenini metalaştırmakta ve “özgürlük” kavramı üzerinden yeni bir sömürü düzeni inşa etmektedir. Bu durum, tarihin hiçbir döneminde görülmemiş ölçüde yaygınlaşan psikolojik, sosyal ve ahlaki problemleri beraberinde getirmiştir.

Dolayısıyla Batı medeniyetinin kadın anlayışı, ne geçmişte ne de günümüzde kadın için gerçek anlamda bir huzur ve adalet sağlayamamıştır. Aksine kadını ya baskılayan ya da istismar eden bir düzen üretmiştir. Bu bağlamda, kadının hak ettiği konuma ulaşabilmesi için, onu fıtratıyla, onuruyla ve insanlığın asli değerleriyle birlikte değerlendiren ilahi ölçülere dayalı bir bakış açısına ihtiyaç vardır.

Kaynaklar:

1. İşaya, 54/5, s. 714.
2. Tekvin, 3/16-17.
3.  İşaya, 54/5, s. 714.
4.  Levililer, 15/19-32, s. 114-115.
5.https://www.ihya.org/kavram/kavramlar-ansiklopedisi/dt-7410.html 
6. Levililer 20:10. 
7.  Yasa’nın Tekrarı 22:22. 
8. Ateş, Örf ve Adetler, s. 326.
9. Tekvin, 16/1-4;
10. Tekvin, 25/1. Bu kadının isminin Kantura olduğu da söylenmiştir. 
11.  Ateş, Örf ve Adetler, s. 323. 
12. Tekvin, 29/16-30.
13. Tekvin, 36/2-5. 
14.  II. Samual, 3/2-5; I. Samuel, 25/39-43. vd. 
15. I. Samuel, 25/44. 
16.  Ateş, Örf ve Adetler, s. 315-323. 
17.  II. Samuel, 11/2-5.
18.  I. Krallar, 1/1-4. 83 I. Kırallar, 11/1-8. Bütün bu evlilikler hakkında geniş bilgi için bkz. Ateş, Örf ve Adetler, s. 323-325. 
19. Tevrat, Sayılar, 36/6-8. 85 Ateş, Örf ve Adetler, s. 311. 
20. Ateş, Örf ve Adetler, s. 312-313. 87 Ateş, Örf ve Adetler, s. 315. 88 Ateş, Örf ve Adetler, s. 3156-317. Bkz. Tesniye, 7/1-4; Malaki, 2/11-12; Ezra, 10/10-11; Yeşu, 23/12-13.
21. Ömer Faruk Harman, “Kadın”, TDV İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul, 2001, 24/ 82-86.

Yazarın Diğer Yazıları