Prof. Dr. M. Salih GEÇİT

Cahiliye Devri Arabistan Toplumu İle Çağımız Batı Dünyasında Kadın Mağduriyeti (6)

Prof. Dr. M. Salih GEÇİT

HZ. PEYGAMBER’İN KADIN MAĞDURİYETİNİ GİDERMEDE TAKİP ETTİĞİ METOT

Hz. Peygamber nikâhla ve diğer iletişim alanlarıyla ilgili olarak kadının mağduriyetini gideren birçok ıslahatlar ve devrimler gerçekleştirmiştir. Bu devrimleri de devlet gücü, darbe stratejisi, askeriye ve polisiye tedbirlerle değil, insan ruhuna ve vicdanına hitap ederek gerçekleştirmiştir. Bu da söz konusu değişikliklerin o günkü toplum tarafından kolaylıkla kabul edilmesine, o zamanın ve sonraki zamanların toplumlarında yerleşip nüfuz etmesine, günümüze kadar etkisini devam etmesine neden olmuştur. Aşağıda bu etkili yollardan birkaç tanesini ele alacağız.

1.Nikâhta Koşulan Şartlara Vefakâr Davranmak:

Cahiliyye devrinde kadınla iletişimdeki maksad kadını elde etmek olunca, onları eve getirene kadar verilen vaadlerin tümü unutulurdu. Hz. Peygamber bu konuda uyarılarda bulunmuş ve hadis kitaplarında “Nikâhta Koşulan Şartlara Vefakâr Davranma" başlığı altında zikredilen hadislerinde nikâhta verilen sözlerin ve koşulan şartların yerine getirilmesinin önemini o günkü insanlara öğretmiştir. Şu hadis bu konuda önemli mesajlar vermektedir:

"Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki vefa gösterilip yerine getirilmeye en müstahak olan şartlar, kendisi sayesinde evliliği icra ettiğiniz şartlardır.” (1)

2. Dul Kadınları Zorla Evlendirmemek, Onların İznini Almak:

Günümüzde birçok toplumda olduğu gibi cahiliye devrinde de kadınlar izni alınmadan ve iradesine bakılmadan evlendirilirdi. Bekâr kadınlar hususunda bu durum söz konusu olduğu gibi dul kadınlar hususunda da bu durum oldukça yaygın bir evlendirme türü olarak uygulanmaktaydı. Hz. Peygamber kadını mağdur bırakacak bu uygulamayı da ele aldı ve değiştirdi. Hadis kitaplarında “Nikâhta Dul ُ َ Kadınların Sözlü Olarak İzinlerinin Alınması ve Bakire Kadınların Sükûtu İle İzinlerinin İstenmesi” başlığı altında evlendirilecek kadınların izinlerinin alınması emredilmiştir. Bu konudaki hadislerden birisi de şudur:

“Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Dul kadın emri talep edilmeden nikâhlanmasın. Bakire kadın da izni istenmeksizin evlendirilmesin.” Sahabiler dediler ki: “Ey Allah’ın Rasulü, bakire kızın izni nasıl olur?” Rasulullah (s.a.s.) “Onun izni susması ile anlaşılır.” (2)

Bakire kız evlenme isteğini sözlü olarak arz etmekten utandığından dolayı susarak iznini beyan etmesi fırsatı sağlandı. Dul kadına da sözlü izin verilmesi şartı ve hakkı tanındı. Bu da iradesine ve iznine müracaat edilmeksizin mutlak olarak evlendirilen kadınların bu durumda rastladığı mağduriyetleri giderme konusunda oldukça radikal bir değişimdir.

3. Evlenecek Çiftin Birbirini Görmesi:

Günümüzde görücü usulü adı verilen uygulamanın benzeri cahiliye döneminde de vardı. Kızın babası veya velisi kızını istediği an istediği kişiye onun izin ve iradesini istemeden evlendirebilirdi. Kıza da itaat etmek ve hiç görmediği ve tanımadığı kocanın evine doğru yola çıkmak gerekir idi. Bu uygulama karşısında Hz. Peygamber (s.a.s.) insanları uyardı ve evlenecek çiftlere birbirlerini görmeden evlenmemelerini tavsiye etti. Hadis kitaplarında “Evlenecek Kişinin Kadının Yüzünü ve İki Avucunu Görmesi" başlığı altında birçok hadis rivayet edilmektedir. Bunlardan bir hadis de şöyledir:

"Ebu Hureyre dedi ki: Ben Rasulullah (s.a.s.)’in yanında idim. O’nun yanına bir adam gelip Ensar’dan bir kadınla evlendiğini haber verdi. Rasulullah (s.a.s.) de ona şöyle dedi: “Sen ona baktın mı?” Adam “Hayır” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Ona git ve bak. Zira Ensar’ın gözlerinde bir şeyler vardır.” (3)

Evlilikte erkekler kızlara talip oldukları için kadının gidip erkeği görmesi yerine, ona talipli olan erkeğin gidip onu görmesi tavsiye edilmiştir. Dolayısıyla kadının da evleneceği erkeği önceden görmesi sağlanmış olmaktadır. Böylece hem çiftler birbirini görmüş olur, hem de evlilik hayatının ileriki yıllarında çiftlerin arasını bozma ve mutluluklarına engel olma ihtimali olan bazı durumlar önceden görülmüş olur.

4.Evlenecek Kadına Mali Sigorta Hakkı:

Evlenecek kadınların evlilikte sadece kocanın malvarlığına muhtaç kalması doğru değildir. Kadının da mali durumunun iyi olması, bu bağlamda evlenirken mali sigorta anlamına gelecek şekilde kendisine bir miktar para, eşya, mal veya mülkün ödenmesi gerekmektedir. İslâm’da bu “mehir” ve “sadak” adıyla meşru hale getirilmiştir. Bu konuda Yüce Allah (c.c.) Kur’an’da şöyle buyurmuştur: “Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu geri alır mısınız?” (4)

Hadis-i şeriflerde kadınlarla evlenilirken Kur’an eğitimi, demir, altın, gümüş veya diğer eşyalardan mutlaka mehir verilmesi gerektiği beyan edildiği gibi, ayrıca düğün yapılırken sevinç ifadesi ve bu olayın önemini ifade etmesi açısından “velime” adı altında düğün yemeği verilmesi de tavsiye edilmiştir. Buna göre bir hadiste şöyle geçmektedir:

“Rasulullah (s.a.s.) Abdurrahman b. Avf’ın üzerinde sarılık izi gördü. Ona “Bu nedir?” dedi. O da “Ey Allah’ın Rasulü, şüphesiz ben bir kadınla bir altın çekirdek vezni mehir karşılığına evlendim.” Rasulullah (s.a.s.) ona şöyle dedi: “Allah sana mübarek kılsın. Bir koyun bile olsa velime (düğün yemeği) ver.” buyurdu.” (5)

Burada da Hz. Peygamber (s.a.s.)’in insanları yavaş yavaş evliliğin önemine, kadının değerine, evlilikte iki tarafın rızasını ve mutluluğunu esas almaya yönelik bir bilinç seviyesine yükselterek tatlı ve etkili şekilde eğittiğini görmekteyiz.

5. Cariyeleri Azad Edip Evlendirmek:

Cahiliyye döneminde kadının en mağdur olduğu bir uygulama da onların birçok vesileyle cariye haline dönüştürülmesinden kaynaklanmaktaydı. İslam dini geldiğinde dünyanın bütün toplumları tarafından yerleşik olan kölelik ve cariyeliği Hz. Peygamber tedrici metotlarla yumuşatmaya çalışmış, kendi hayatında tamamen kaldırılmasını sağlama imkânı bulamamıştır. Ancak kendisinden sonraki asırlarda da bir müddet devam eden bu uygulama Müslüman sultanların da meşru veya gayr-ı meşru türleri devam ettirmesi yüzünden uzun süre boyunca devam etmiş, ancak dünyanın müşterek aklı Kur’an’ın hedeflerine yakın seviyeye geldiğinde bu uygulama da ancak son asırlarda ortadan kaldırıldı. Bu sefer de hukuken değilse bile, realitede daha ağır bir takım cariyelik uygulamaları icad edildi. Yahut cariyeliği gölgede bırakacak şekilde metres hayatı, fuhuş türleri, iş ve ücret adı altında meyhane, kumarhane ve umumhanelerde çalıştırma şeklindeki uygulamalar ortaya çıktı.(6)

İslamiyet kölelik ve cariyeliğin kaldırılması için her fırsatta azad edilme müessesesini ortaya koydu ve bunu çok yaygın bir şekilde uyguladı. Artık insanlar Allah’ın rızasına kavuşmak amacıyla, hayır ve hasenat işlemek, ibadet etmek, günahlarının affına vesile olacak kefaret olmak üzere cariyeleri ve köleleri azad ediyordu. Bunun bir yolu da cariyelerle evlenmek, evlendikten sonra anne olduğunda azad edilmiş statüsünü kazandırmak yahut kocası tarafından direkt olarak azad edilmesini sağlamak şeklinde icra edilmekteydi. Bu konuda “Kişinin Cariyesini Azad Etmesi, Sonra Da ُOnunla Evlenmesi Bahsi” altında geçen hadisler arasından şu hadisi nakletmek yeterli olacaktır: ْ

“Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Cariyesini azad eden, sonra dan da kendisiyle evlenen kişi iki defa sevap elde etmiş olur.” (7).

7.Evliliği Kolaylaştırmak:

İslâm dini, evliliği tavsiye ettiği gibi, evlilik çağında olanların evlenmesine yardımcı olunmasını da öğütlemiştir. Bu tür yardımı, anne ve babaların görevleri arasında saymıştır. Yüce Allah şöyle buyurur: “İçinizden bekâr olanları, köle ve cariyelerinizden dindar olanları evlendirin. Onlar fakir iseler Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah’ın lütfu geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir. (Nûr, 24/32) Peygamberimiz (s.a.s.): “Evlenmenin hayırlısı, en kolay ve külfetsiz olanıdır. (Ebû Davud, Nikâh 32) “Evlenecek kişilere Allah muhakkak yardım eder. (Nesâî, Nikâh 5) buyurur. Allah, rızâsı doğrultusunda yapılan işlerde vekildir, kefildir. Eğer bir kimse göklerin ve yerlerin hazinelerini elinde bulunduran Allah’ı kendine vekil edindiyse onun korkacağı bir durum yoktur. (8). Günümüzde evliliği zorlaştıran, adeta imkansız şartları şart koşan, büyük büyük masrafları gerektiren uygulamalar evlilik ve aile müesseseni yok etmekte, gençlerin evlenmesini imkansız hale getirmekte ve onları zinaya, fuhuşa, gayr-ı meşru ilişkilere teşvik etmektedir. Hz. Peygamber Efendimiz bu nedenle evliliği kolaylaştırarak cahiliye uygulamalarını ve zinayı yok etmiştir.

İşte birkaç örneğini verdiğimiz bu ve benzeri uygulamaları öğretmek, yaymak ve uygulamaya koymak suretiyle cahiliye devrindeki uygulamaların kadını mağdur eden haksız yönleri veya haksız olan uygulamaları Hz. Peygamber’in 23 senelik peygamberlik hayatında büyük oranda kaldırıldı. Ama geriye İslam ümmetinin ve Müslüman toplumların da kaldırması gerekli bir takım uygulamalar kalmıştı. Bunların bir kısmı âyet ve hadislerdeki mesajlardan ve gösterilen hedeflerden anlaşılarak zamanla kaldırıldı. Ancak insan olmanın sebep olduğu bazı beşeri zafiyetlerin de işe karışması nedeniyle Müslüman toplumlarda sonradan nükseden cahili adetlerin hala devam ettiğini söylemek mümkündür. Bu tür mağduriyetleri Müslüman toplumların bilgi ve bilinç seviyeleri arttıkça kaldırmak zor olmayacaktır. Önemli olan Müslümanların eğitim haklarının ellerinden alınmaması ve her bir Müslümanın sağlıklı bir din eğitimi, sahih bir İslâm anlayışı üzerinde yetişmesini sağlamaktır. Bu seviye elde edildiğince İslam toplumunun yeniden örnek bir topluma dönüşmesi de mümkün olacaktır.

Kaynaklar:

1.Müslim, Bâbu’l-Vefa Bi’-Şürut fi’n-Nikâh, 63/1418.

2.Müslim, Babu İsti’zani’s-Seyyib, 64/1419.

3.Müslim, Bâbu Nedbi’n-Nazar, 74/1424.

4.Nisa, 20.

5.Müslim, Babu’s-Sadak, 79/1427.

6 Avrupa’daki metres hayatı, fuhuş, erotizm, porno, beyaz kadın ticareti, kadının cinsel istismarının ne dereceye geldiğine dair bkz. Mevdudi, Hicab, s. 60-212; Türkan Saylan, “Kadın Ticareti ve Zorla Fuhuş”, Türkiye’de Kadın Olgusu, Haz. Necla Arat, Say Yayınları, İstanbul, tsz., s. 273-290.

7.Müslim, Babu Fazileti İ’takihi Emetehu.., 86/154.
 

Yazarın Diğer Yazıları