
Cahiliye Devri Arabistan Toplumu İle Çağımız Batı Dünyasında Kadın Mağduriyeti (4)
Prof. Dr. M. Salih GEÇİT
Hadis Kaynaklarına Göre Cahiliye Döneminde Kadının Durumu
Cahiliyye döneminde kadına reva görülen muameleleri iyice görmek için daha önceki yazılarımızda naklettiğimiz ayetlerin yanında bir de şu hadislerde işaret edilen durumları da göz önünde bulundurmak gerekmektedir: Özellikle kadınların mağduriyet unsuruna dönüştürüldüğü alan olarak nikâh ve talak konusundaki uygulamalar manidardır.
1. Mut’a Nikâhı
Kadınlar eşya karşılığında cinselliğinden yararlanan bir duruma düşürülmüş olup bu konuda hâkim olan kültür, bu işe meyilli olan kadınların vicdan ve kabullerini de esir almış durumdaydı. İşte kadının “rızası” ile veya “ihtiyaç” nedeniyle maruz ve mağdur bırakıldığı bir “evlilk türü” de “mut’a nikâhı” adı verilen uygulamaydı. Mut’a, kelime olarak “faydalanma”, daha doğrusu “belli bir sürede, beli bir mal karşılığında kadının cinselliğinden faydalanıp zevk alma” anlamına gelmektedir (1). Bu konuda Müslim’in es-Sahih adlı eserinde şu rivayet yer almaktadır:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللهِ بْنِ نُمَيْرٍ، حَدَّثَنَا أَبِي، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ عُمَرَ، حَدَّثَنِي الرَّبِيعُ بْنُ سَبْرَةَ الْجُهَنِيُّ، أَنَّ أَبَاهُ، حَدَّثَهُ، أَنَّهُ كَانَ مَعَ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ: )يَا أَيُّهَا النَّاسُ، إِنِّي قَدْ كُنْتُ أَذِنْتُ لَكُمْ فِي الِاسْتِمْتَاعِ مِنَ النِّسَاءِ، وَإِنَّ اللهَ قَدْ حَرَّمَ ذَلِكَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ، فَمَنْ كَانَ عِنْدَهُ مِنْهُنَّ شَيْءٌ فَلْيُخَلِّ سَبِيلَهُ، وَلَا تَأْخُذُوا مِمَّا آتَيْتُمُوهُنَّ شَيْئًا
“Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Ey insanlar, ben daha önceleri sizlere kadınlarla istimta’ (mut’a nikahı) konusunda izin vermiştim. Şunu bilin ki şüphesiz Allah (c.c.) bunu kıyamet gününe kadar haram kıldı. Sizden her kimin yanında o kadınlardan birisi varsa, onu serbest bıraksın ve onlara verdiğiniz şeyleri de geri almayın!” (2).
2. İki Bacı ve Teyze ile Halasını Bir Nikâhta Bulundurma
Cahiliyye devrinde evlilik ilişkileri de yozlaşmış, kişi keyfine göre istediği herkesle evlenebilirdi. Bu çerçevede akrabalık hassasiyetleri hiç hükmüne düşürülmüştü. Örneğin kişi eşiyle eşinin bacısını, yani kendi baldızını yahut eşiyle eşinin hala ve teyzesini aynı nikâh altında bulunduruyordu. Bu durum, örf, adet, sosyal teamüllerin yanında din ve vicdan anlayışının da körelip kokuştuğunu göstermektedir. Kur’an-ı Kerim iki bacıyı bir arada bulundurmanın haram olduğunu “Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşin kızları, kız kardeşin kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla birleşmiş değilseniz (evliliğiniz son bulduğunda) kızlarını almanızda size bir sakınca yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir, Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir” (3). ayetiyle ilan etmiştir.
Aslında bu ayetin “mefhum-i muhalif”inden anlaşılan şudur ki cahiliye döneminde helal ve haram şuuru tamamen kalkıp mahremiyet ve akrebiyet duyguları da tamamen köreldiğinden “ibahiyecilik” denilen “sınırsız evlilik” yahut “kuralsız birliktelik” adı verilecek uygulamalar yayılmaktaydı. Bu çerçevede anasıyla, kızıyla, kız kardeşiyle, halasıyla, teyzesiyle, erkek ve kız kardeşlerin kızıyla, kendisiyle evlenilmiş olan kadınların anneleriyle, üvey anneler, üvey kızlar, sütanneler, sütkızlarla evlenme temayülleri baş göstermişti. Bu çerçevede iki kız kardeşle de aynı anda evlenebiliyordu. İşte Kur’an ve Sünnet toplumun tam infisah edip yozlaştığı bir anda insanlığın imdadına yetişerek kadın-erkek ilişkilerinde fıtrata uygun kaideleri yeniden hatırlattı ve insanlık onuruna aykırı ilişki türlerini yasakladı. Yukarıdaki ayeti desteklemekle birlikte ona ilaveten Sünnet de kadın ile hala ve zevcelerini aynı anda bir nikâh altında bulundurmak suretiyle evlenmenin haram olunduğunu beyan etmiştir. Nitekim İmam Müslim bu konuda da şu hadisi rivayet etmektedir:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللهِ بْنُ مَسْلَمَةَ الْقَعْنَبِيُّ، حَدَّثَنَا مَالِكٌ، عَنْ أَبِي الزِّنَادِ، عَنِ الْأَعْرَجِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ لَا يُجْمَعُ بَيْنَ الْمَرْأَةِ وَعَمَّتِهَا، وَلَا بَيْنَ الْمَرْأَةِ وَخَالَتِهَا
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Hiç kimse bir kadın ile teyzesini veya bir kadın ile halasını bir arada tutmasın.” (4).
3. Karını Boşa Beni Al Uygulaması
Cahiliyye döneminde kadını mağdur bırakan uygulamalardan birisi de bu sefer erkekler tarafından değil kadınlar tarafından adet haline getirilen bir uygulamadır. Buna göre bir erkeğe, onun yakışıklılığına, malına, rütbesine, sosyal, siyasal ve ekonomik konumuna göz diken bir kadın, “eşini bırak, gel benimle evlen” diyebiliyordu. Bunun neticesinde bu tür tekliflerle hemcinsini boşatıp onun kocasıyla evlenen kadınlar vardı. Böylece kendisini daha mutlu ve huzurlu bir ortama kavuşturmak uğruna, hemcinsini mağdur ve mahrum bırakmaktan çekinmiyordu. Bu konuda şu hadisi örnek gösterebiliriz:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ، عَنْ هِشَامٍ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سِيرِينَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: لَا يَخْطُبُ الرَّجُلُ عَلَى خِطْبَةِ أَخِيهِ، وَلَا يَسُومُ عَلَى سَوْمِ أَخِيهِ، وَلَا تُنْكَحُ الْمَرْأَةُ عَلَى عَمَّتِهَا وَلَا عَلَى خَالَتِهَا، وَلَا تَسْأَلُ الْمَرْأَةُ طَلَاقَ أُخْتِهَا لِتَكْتَفِئَ صَحْفَتَهَا وَلْتَنْكِحْ، فَإِنَّمَا لَهَا مَا كَتَبَ اللهُ لَهَا
“Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Sizden hiç kimse kardeşinin nişanı üzerine nişan teşebbüsünde bulunmasın. Sizden hiç kimse kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmasın. Yine hiçbir kadın halasının ve teyzesinin üzerine nikâhlanmasın. Hiçbir kadın da kabını doldurmak ve onun yerine nikâhlanmak amacıyla kız kardeşinin boşanmasını istemesin. Bilsin ki Allah (c.c.) kendisi için ne yazmış (takdir etmişse) o olacak.” (5).
Hadisten anlaşıldığı gibi cahiliye döneminde kadını mağdur bırakan bu tür uygulamalar vardı. Hz. Peygamber hepsini yürürlükten kaldırdı, böylece kadının mağdur olduğu uygulamaların listesini teker teker sildirdi.
4. Başkasının Nişanlısını Nişanlama
Yukarıdaki hadiste de geçtiği gibi cahiliye devri uygulamaları arasında nişanlanmış bir kadına talip olup onu almak, bugünün ifadesiyle “kaptırmamak ve kapmak” âdeti de vardı. Anlaşılıyor ki kadın konusunda insaf, vicdan, namus, dostluk, yakınlık, edeb ve erkân tamamen unutulmuş ve kadın adeta elden ele kapışılan bir metaa dönüştürülmüştü. Aşağıdaki hadis bu duruma da müdahale edip kadınların mağduriyet yollarından birisini daha kaldırmıştır:
وحَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا لَيْثٌ، ح وحَدَّثَنَا ابْنُ رُمْح، أَخْبَرَنَا اللَّيْثُ، عَنْ نَافِعٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: لَا يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَيْعِ بَعْضٍ، وَلَا يَخْطُبْ بَعْضُكُمْ عَلَى خِطْبَةِ بَعْضٍ
“Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Birbirinizin alış verişi üzerine alışveriş yapmayınız, birbirinizin nişanlısını nişanlamayınız!”(6).
5. Şigar (Berdel/Bedel) Nikâhının Yasaklanışı
Cahiliyye devri uygulamalarından birisi de bugüne kadar taşınan ve birçok Müslüman milletin örf ve âdeti halinde günümüzde bile uygulanan bir uygulamadır. Rasulullah (s.a.s.) bunu on dört asır öncesinden çok muhkem ve kat’ȋ bir emir halinde yasaklamasına rağmen nedense Müslüman avam kesimi tarafından bir türlü terk edilememiştir. Bu olay, Kur’an ve Sünnet’e geçen bazı hükümlerin uygulanmamasından kaynaklanan mağduriyetlerin bulunduğunu, bunları İslâm’a, Kur’an’a, Sünnet’e yüklemenin haksızlık olduğunu gösteren anlamlı örneklerdendir. Cahiliyyedeki bu uygulama, günümüzde “berdel nikâhı” veya “berdel evlililiği” adı altında devam edildiği gibi, “kadının değiş tokuş edilmesi” şeklinde cereyan eden bir evlendirme yöntemidir. Buna “Şigar Nikâhı” adı veriliyordu. Bu nikâh türünde “bir kadının uzvu/uzuvları öbür kadının uzvu/uzuvları” yerine takas edilmekteydi. Bu tür evliliklerde daha çok küçük kızların alınması için bacısının, kızının veya yakın bir akrabasının verilmesi, yani erkekler arasında normalde istenilmesi halinde ulaşılmayacak kadına kendi tarafından bir kadını adeta rüşvet veya kurban olarak takdim ederek karşı tarafı memnun etme teşebbüsü söz konusu idi. İşte Hz. Peygamber (s.a.s.) insan vicdanının körelip öldürüldüğünü ve kadının cinsel hevesâta kurban edilerek istismar edildiğini ispat eden bu uygulamayı da yasakladı. Hadis kitaplarının tümünde “بَابُ تَحْرِيمِ نِكَاحِ الشِّغَارِ وَبُطْلَانِهِ” “Şigar Nikâhının Haram ve Batıl Oluşu” başlığı altında bu uygulamaya işaret edilmektedir. Bu konuda şu hadisi nakledelim:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى، قَالَ: قَرَأْتُ عَلَى مَالِكٍ، عَنْ نَافِعٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، " أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنِ الشِّغَارِ، وَالشِّغَارُ: أَنْ يُزَوِّجَ الرَّجُلُ ابْنَتَهُ، عَلَى أَنْ يُزَوِّجَهُ ابْنَتَهُ، وَلَيْسَ بَيْنَهُمَا صَدَاقٌ
“İbn Ömer’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.s.); Şigar nikâhından nehyetti. Şigar, arada hiçbir sadak (mehir) olmaksızın kişinin kızını başka bir erkekle onun kızıyla evlenme karşılığında evlendirmesidir.”(7).
Diğer bir hadiste de Rasulullah (s.a.s.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
وحَدَّثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ، أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ، عَنْ أَيُّوبَ، عَنْ نَافِعٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: لَا شِغَارَ فِي الْإِسْلَامِ
“İslâm’da Şigar yoktur!”(8).
Bu berdel dediğimiz çirkin birlikteliğin daha aşırı bir uygulama türü daha vardır ki, o da bir erkeğin diğer bir erkeğe “karını bana ver, ben de karımı sana bırakayım” şeklindeki tekliflerle yapılırdı. Buna da “bedel” adı verilirdi. İslam diğeriyle birlikte bunu da kaldırdı (9).
6. Makt Nikâhı
Cahiliyye devrinde miras anlayışının bir parçası olarak babaların veya dedelerin karıları/üvey anne ile evlenme âdeti. Kur’an bu âdeti şöyle yasaklamıştır: “Geçmişte olanlar bir yana, babalarınızın nikâhladığı kadınlarla evlenmeyin; çünkü bu bir edepsizliktir, iğrenç bir şeydir ve kötü bir yoldur.” (10).
7. Levirat Nikâhı
Miras anlayışının, yani kadının mal ve mülk konusu bir eşya ve meta olarak değerlendirilişinin bir sonucu olarak ölen kardeşinin karısı da kardeşe kalıyordu. Bu sebeple kardeşin karısı, başka bir seçeneği olmadan kocasının kardeşiyle evlenmek zorunda idi. İslamiyet bu âdeti kaldırıp bu tür evlilikleri kadının iznine bağladı. Şayet kadın ister ve izin verirse, bu durumda evlenmesi yasaklanmadı. Ancak istemese ve razı olmasa “dul kadının rızası dışında evlenmesi caiz değildir.” hükmü getirildi (11).
8. Haden Nikâhı
Cahiliyye devri insanlarının nikâh adı altında yürüttükleri bir diğer gayr-ı meşru ilişki ve birliktelik türü de “haden”dir. Haden, hür olduğu için zina yapma fırsatını elde edemeyen bir kadının, bir erkekle birlikte “metres” hayatı yaşamasıdır. Bu tür kadınlara “müttehizat-ı ahdan” adı verilirdi (12). Kur’an bunu şu âyetle yasaklamıştır: “İçinizden mümin ve hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan mümin câriye kızlarınızdan alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilmektedir. Birbirinizden türeyip gelmektesiniz. Öyleyse iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları (haden yapmamaları/ahdan tutmamaları) şartıyla ve ailelerinin de izniyle onları nikâhlayıp alın, mehirlerini de âdete uygun olarak verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların cezasının yarısı gerekir. Bu, içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir; sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (13).
9. İstibda’ Birlikteliği
Cahiliyye dönemi uygulamalarından bir diğeri de vicdanı kokuşmamış ve fıtratı bozulmamış her insanın iğrenç göreceği şekilde “soylu bir evlat sahibi olmak amacıyla kabile ve soyca üstün ve statü sahibi olan birisinden hamile kalmak” şeklinde idi. Bu adet de şöyle uygulanırdı: Kadın hayızdan temizlendikten sonra kocası “Filan adama haber gönder, onun sana yaklaşmasını iste” derdi. Kadın onun gönderdiği adamla birleşip ondan hamile kalıncaya kadar kocası ona yaklaşmazdı. Böylece soylu bir evlat edindiğini kesin olarak öğrenmiş olurdu. İslâmiyet bu uygulamayı da zina ile ilgili bütün ayetleriyle ve Hz. Peygamber’in yasaklamalarıyla ortadan kaldırmıştır (14).
10. Sınırsız Sayıda Kadınla Evlilik
İnsanlık tarihinde bazı zorunlu haller sebebiyle küçük yerleşim birimlerinde nesillerin devamını sağlamak gayesiyle ve bir takım sosyal, siyasal, ekonomik, ailevȋ ve insanȋ ihtiyaçlar gereği aynı anda birden fazla kadınla evlenme şeklinde bir uygulama (çok evlilik-taaddud-i zevcât) bütün toplumlarda uygulanmış olsa da, cahiliye döneminde bu konuda ölçü kaçırılmış ve sınır tanımaz bir poligami sistemi icad edilmiştir. Bunun üzerine Kur’an-ı Kerim o günün şartlarını da göz önünde bulundurarak bir sınırlandırmaya gitmiştir (15). Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şu ayet bulunmaktadır: “Yetim kızlar hakkında adâleti sağlamaktan korkarsanız uygun gördüğünüz diğer kadınlardan iki, üç ve dörder olmak üzere nikâh ediniz. Bunlar arasında adaleti sağlayamayacak olursanız o zaman bir kadın veyahut sahip olduğunuz bir cariye ile iktifa ediniz. Bu şekilde adaletten sapmamağa daha yakın olursunuz.” (16).
Kur’an’ın bu sınırlamasının başka bir sınırlaması daha var ki, o da dört kadınla evliliği “adalet” ölçüsüne bağlamış, adaletli davranmayan erkekleri ahiretteki cezayla tehdit etmiştir. Bu konuda da şu ayet geçmektedir: “Ne kadar gayret ederseniz edin kadınlar arasında adalete güç yetiremezsiniz. Binaenaleyh, birine büsbütün meyledip diğerini askıya alınmış gibi bırakmayınız. Eğer nefsinizi ıslah eder, Allah'tan korkup haksızlıktan sakınırsanız; hiç şüphesiz ki, Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (17). Hz. Peygamber (s.a.s.) de bu konuda şöyle buyurmuştur: “Bir erkeğin nikâhında iki kadın bulunur da, aralarında adalet gözetmezse, kıyâmet gününde bir tarafı felçli olarak diriltilir.” (18).
Bu ayetlerin nazil olması ve Hz. Peygamber Efendimizin telkin ve talimatı neticesinde o dönemde dört zevceden fazla eşi olan erkekler beşinci, altıncı ve diğer eşlerini boşadılar. Böylece tarihin en az sayılı ve sınırsız evlilikten âded olarak sınırlandırılmış evliliği, bir devrim olarak tarihteki yerini gördü. Bugün insanlık, yasal evlilik bağlamında tek eşle evliliği esas almakla birlikte, gayr-i resmi birliktelikleri de bir hak gibi görüp tekrar eski cahiliye adetlerine dönmüştür (19). Resmiyette dört eşle evliliği tuhaf görenlerin, sayısız kadınla gayr-ı resmi ve gayr-ı ahlakȋ şekillerde yaşamayı özgürlük şeklinde telakki etmeleri gerçekten de tuhaftır. Buna erkeklerden çok kadınların karşı çıkması ve fırsat vermemesi gerekmektedir.
Kaynaklar:
1. İbrahim Kâfi Dönmez, “Mut’a”, TDV İslam Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul, 2006, 32/174.
2. Müslim, Bâbu Nikâhi’l-Mut’a, 21/1406.
3. Nisa, 23.
4. Müslim, Bâbu tahrimi’l-Cem’ Beyne’l-Mer’eti ve Ammetita.., 33/1408.
5. Müslim, Babu Tahrim’l-Cem’ Beyne’l-Mer’eti ve Ammetiha.., 38/1408.
6. Müslim, Tahrimu’l-Hitbe Alâ Hitbeti Ahihi, 49/1412.
7. Müslim, Bâbu Tahrimi Nikâhi’ş-Şigâr ve Butlânih, 57/1415.
8. Müslim, Bâbu Tahrimi Nikâhi’ş-Şigâr ve Butlânih, 60/1415.
9. Ali Osman Ateş, İslam’a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, Beyan Yay., İstanbul, 1996, s. 344.313-315.
10. Nisa, 22.
11. Bkz. Ateş, Cahiliye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, s.313-315.
12. Ateş, Cahiliye ve Ehl-i Kitap Örf Adetleri, Ts. 343-344.
13. Nisa, 25.
14. Ateş, Cahiliye ve Ehl-i Kitap Örf Adetleri, s. 344.
15. Ateş, Cahiliye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, s. 329-330.
16. Nisa, 3.
17. Nisa, 129.
18. İbn Mace, Nikâh, 47.
19. Mustafa Sabri Efendi, Kadınla İlgili Görüşüm, Terc. Mustafa Yılmaz, Esra Yay., İstanbul, 1994, 21-30.