Prof. Dr. Faruk Kaya

Kardeşliğin İklimi Terörsüz Türkiye

Prof. Dr. Faruk Kaya

Kurban Bayramı yaklaşırken, Türkiye’nin dört bir yanında yeni ve umut verici bir bahar havası esiyor. Silah seslerinin susmaya yüz tuttuğu, kardeşliğin ve huzurun konuşulmaya başlandığı bu günler, milletçe uzun süredir hayalini kurduğumuz bir iklimin habercisi gibi. Yıllarca acı, gözyaşı, yoksulluk ve güvenlik kaygılarıyla anılan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri başta olmak üzere tüm ülke bugün barışın, kardeşliğin, umudun ve kalkınmanın sembolü olma yolunda sessiz ama güçlü adımlar atıyor.

Kurban Bayramı'nın özünde yatan paylaşma, yakınlaşma ve bağışlama ruhu, sadece kurban kesmekle sınırlı değildir; aslolan, gönüllerdeki kibir, nefret ve ayrımcılığı kurban etmektir. Çünkü gerçek birlik, ancak kalplerin yakınlaşmasıyla mümkündür. Bu anlayış, asrımızın büyük mütefekkiri Said Nursî’nin şu veciz ifadesiyle de örtüşmektedir: "Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet ve ittifak silahıyla cihad edeceğiz." Nursî, Uhuvvet Risalesi’nde ise bu birliğin temelini şöyle tarif eder: “Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir, hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir, sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir.. diyerek, müminlerin kardeşliğini ortak değerler üzerinden temellendirir. 

Aynı çağrıyı asırlar öncesinden bölgenin manevi dinamiklerinden biri olan Ahmed-i Hânî de dile getirir ve meşhur eseri Mem û Zîn’de şöyle seslenir: “Bir kavmin kendi içinde bölünmesi, düşmanının bile işini kolaylaştırır. Ey akıl sahipleri, birbirinize düşmeyin, ilimle yükselin.” Bu düşünce, Kur’an ve hadislerde vurgulanan kardeşlik ilkesinin de bir yansımasıdır: “Şüphesiz müminler kardeştir.” (Hucurât Suresi, 10. Ayet) “Müslüman, Müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz.” (Buhari).

 Barış ortamı; sadece silahların susması değil, aynı zamanda ilimde, sanatta, ekonomide ve maneviyatta yeniden dirilişin yeniden şahlanışın adıdır. Türkiye'nin bu süreçte üstleneceği bölgesel ve küresel misyon, ümmetin vicdanı olma sorumluluğudur. Türkiye yüzyılı, kardeşlik ruhuyla her alanda yeniden bir şahlanışın miladı olabilir.

Türkiye, Asya ile Avrupa’yı birleştiren eşsiz coğrafi konumu ve medeniyetler beşiği olan tarihî mirasıyla sadece kendi halkı için değil, İslam âlemi ve dünya barışı için de büyük önem taşımaktadır. Bu topraklar; Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan çizgide hem batının hem doğunun ortak vicdanı olmuş; çatışmaların değil, barışın diliyle konuşmuştur. Bugün sağlanan huzur ortamı, Türkiye’nin bölgesel liderlik rolünü daha güçlü şekilde üstlenmesini ve mazlum coğrafyalar için umut ışığı olmasını mümkün kılmaktadır.

Yaklaşık kırk yıldır süren terör sorunu, sadece insan kayıplarıyla değil, aynı zamanda Türkiye'nin ekonomik ve toplumsal kalkınmasını sekteye uğratan ağır bir maliyetle de sonuçlanmıştır. 1984 yılından bu yana süren çatışmalarda 40 binden fazla insanımız hayatını kaybetmiş, milyonlarca vatandaş yerinden edilmiş ve bölgesel kalkınma büyük ölçüde yavaşlamıştır. Resmî ve bağımsız analizlere göre, terör için doğrudan ve dolaylı harcamalarla 300 ila 450 milyar dolar arasında bir kaynak tüketilmiştir. Bazı ekonomik araştırmalar ise bu sürecin fırsat maliyetiyle birlikte 1 trilyon doların üzerine çıktığını öne sürmektedir. Bu devasa bütçeyle yaklaşık 500 üniversite, 10.000 okul, 2 milyon sosyal konut, 10.000 sağlık ocağı ya da barajlar, santraller, köprüler, hastaneler, fabrikalar ve daha nice devasa tesisler yapılabilirdi. Barış ortamının kalıcı hale gelmesi, sadece bu maliyetin önüne geçmekle kalmayacak, aynı zamanda bu kaynakların eğitim, sağlık, teknoloji ve altyapı gibi kalkınma alanlarına yönlendirilmesini mümkün kılacaktır. Bu yönüyle barış süreci, Türkiye için hem ekonomik hem de toplumsal bir “şahlanış fırsatı” niteliğindedir.

Bu sürecin başarıya ulaşması için yalnızca devletin çabası yeterli değildir. Toplum olarak hepimize görev düşüyor. Her bir fert, barış ortamının kökleşmesi için üzerine düşeni yapmalı; terörsüz bir Türkiye idealine sahip çıkmalıdır. Bu uğurda atılan adımlara destek olmak, aynı zamanda gelecek nesillere barış dolu bir vatan bırakmak anlamına gelir. Bu barış rüzgârının tersine esmesini isteyen dışardan destekli şer odaklarına toplum olarak asla prim vermemeliyiz.

 Gelin bu bayramı, bin yıldır aynı kıbleye yönelen, aynı sofrada buluşan, tasada ve sevinçte bir olan bu aziz milletin yeniden dirilişi, yeniden kardeşliği ve yeniden şahlanışının başlangıcı yapalım.  Bu bayram, sadece takvimlerde bir gün değil; gönüllerde bir dönüm noktası olsun. Bu bayramı, birbirimizi yeniden anlamanın, affetmenin ve kucaklamanın en yüce vesilesi kılalım; kalplerden kini, gözlerden yaşı, hayatımızdan hoşgörüsüzlüğü silerek gerçek bir bayrama dönüştürelim.

 “Hüzn ü keder def’ ola
Dilde hicâb ref’ ola
Cümle günâh af ola

Bayrâm o bayrâm ola”

Türkiye’den yükselecek birliğin, kardeşliğin ve barışın çağrısı; yalnızca bu topraklara değil, gönül coğrafyamızın dört bir yanına umut ve ışık taşısın….

Kurban Bayramımız mübarek olsun.

Yazarın Diğer Yazıları