Prof. Dr. Faruk Kaya

İklimin İnsan Karakteri Üzerindeki Etkileri

Prof. Dr. Faruk Kaya

İnsan karakteri üzerine düşünürken çoğunlukla aile yapısı, sosyoekonomik durum veya kültürel mirasa odaklanırız. Ancak gözden kaçırdığımız temel bir etken vardır: iklim. Havanın sıcaklığı, soğukluğu, güneşin süresi, nem oranı gibi faktörler yalnızca fiziksel sağlığımızı değil, aynı zamanda kişilik yapımızı, sosyal davranışlarımızı ve hatta dünya görüşümüzü de şekillendirebilir.

Coğrafya ve kişilik üzerine fikir beyan eden Fransız düşünür Montesquieu, 1748’de yayımladığı “Kanunların Ruhu” adlı eserinde şöyle yazar: “Soğuk iklimlerde insanlar genellikle cesur, sabırlı ve dirençli;  sıcak iklimlerde ise daha tutkulu, çabuk sinirlenen ve daha az kararlı olurlar.” Montesquieu’ye göre kanunlar ve toplum yapıları bile bu iklimsel farklılıklara göre şekillenmelidir. 

Bu sadece modern bilimin değil, antik çağın gözlemci akıllarının da dikkatini çeken bir olguydu. Amasyalı Strabon, Coğrafya adlı eserinde açıkça şöyle der: “İnsanlar yaşadıkları yerlere göre şekillenir; dağlık yerlerde yaşayanlar daha özgür ruhlu ve savaşçı, sahil kesimlerinde yaşayanlar ise daha yumuşak huyludur.”

İbn Haldun ise, Mukaddime adlı eserinde coğrafyanın toplumların ahlakını, devletlerin gücünü ve bireylerin karakterini doğrudan etkilediğini söylemiştir.

Bu kadim gözlemler, binlerce yıl sonra bile doğruluğunu koruyan birer tespittir. Bu görüşler modern psikoloji tarafından da giderek daha çok desteklenmektedir.

İklim ve kişilik üzerine 2017 yılında Çinli araştırmacı Li Liu ve ekibi tarafından yürütülen ve Nature Human Behaviour dergisinde yayımlanan bir çalışmada, 59 farklı bölgeden 1.6 milyon insanın kişilik özellikleri analiz edilerek şu sonuçlara ulaşıldı:

Ilıman ve güneşli iklimlerde yaşayan insanlar daha dışa dönük, duygusal olarak dengeli ve açık fikirli,

Aşırı sıcak veya aşırı soğuk iklimlerde yaşayan insanlar ise daha içe dönük, daha dikkatli, fakat daha duygusal dalgalanmalar yaşayan bireyler haline gelebiliyorlar.

Bu çalışmadan; kişiliğin, yalnızca içsel bir yapı değil; çevrenin, özellikle iklimin, dışarıdan yoğurduğu bir oluşum olduğu anlaşılmaktadır.

Türkiye’nin dört bir yanına baktığımızda da bu farkları görebiliriz. Mesela Ağrı gibi sert karasal iklimin hüküm sürdüğü bölgelerde, insanlar da doğaya benzer: Mert, sabırlı ve dirençli. Uzun ve çetin kışlara karşı yılmadan yaşayan Ağrılılar, sadece doğaya karşı değil, hayatın her türlü zorluklarına karşı da dirençlidir. Bu iklimin yoğurduğu karakter, rüzgârda eğilmeyen bir çınarı andırır. Ağrı'da doğanın zorlukları, insanların ruhunu da güçlendirir. Buradaki insan, her zorluğa karşı dirençlidir; sadece kendi hayatını değil, başkalarının hayatını da kolaylaştırmayı bilir. Ağrı'nın insanı, aynı doğası gibi sert ama içi sıcacık ve gönlü geniş bir karaktere sahiptir.

Buna karşılık, Akdeniz ikliminin hâkim olduğu bölgelerde yetişen insanlar genellikle daha dışa dönük, sosyalleşmeye açık ve sıcak kanlıdır. Güneşin sürekli parladığı, denizin kenarında büyüyen biri, hayata karşı daha neşeli ve esnek bir duruş sergileyebilir. Bu bir üstünlük değil, coğrafyanın getirdiği çeşitliliğin bir yansımasıdır.

 İklim yalnızca bireyleri değil, toplumların ruh halini de etkiler. Küresel ısınma sonucu bazı bölgeler daha sıcak, bazıları daha nemli hale geldikçe, bu durumun toplumsal ruhsal dengeler üzerinde de etkisi olması bekleniyor. Psikiyatrist ve çevre bilimciler, iklim değişikliğinin yalnızca fiziksel değil, toplumsal huzur ve bireysel ruh sağlığı üzerinde de yıkıcı etkiler yaratabileceği konusunda uyarıyorlar. 

Bu konuda sadece bilimsel açıklamalara değil, manevi bakış açılarına da kulak vermekte fayda var. Zira Bediüzzaman Said Nursi, tabiatı bir “kitap” olarak görür ve insanın karşılaştığı her doğal zorluğun, onun manevi derinliğini artıran, sabır ve şükür gibi değerleri öğreten birer imtihan vesilesi olduğunu söyler. Onun yaklaşımına göre, doğal çevre yalnızca dış şartları değil, ruhun iç iklimini de terbiye eder.

Bu anlamda, Ağrı’nın dondurucu soğuğu da, Akdeniz’in kavurucu sıcağı da insanı sadece fiziksel olarak değil, ahlaki ve manevi olarak da şekillendirir.  Tabiat, sadece manzara değil; karakterin, mizacın ve davranışların da mimarıdır. İklim, fark ettirmeden, yavaş yavaş içimizde bir kimlik inşa eder. Bilim, bu değişimi ölçer, filozoflar onu yorumlar, maneviyat ise onu anlamlandırır. Başka bir anlatımla, insanı hava şekillendirir, ama sadece cildini kurutarak değil; sabrını, direncini, mizacını ve belki de dualarını da etkileyerek…

 

Yazarın Diğer Yazıları