Prof. Dr. Faruk Kaya

Dağlarda Kalan Zenginlik: Ağrı'nın Yayla Potansiyelini Ekonomiye Taşımak

Prof. Dr. Faruk Kaya

Bir yayla mevsimi daha sona ermek üzere… 

Yaz boyunca Ağrı’nın serin ve bereketli yaylalarında, özellikle de ünü ülke sınırlarını aşan Sinek ve Aladağ yaylalarında binlerce hayvan otladı, yüzlerce aile göçer geleneğini yaşattı. Her geçen yıl bu yaylaların cazibesi giderek artıyor, çevre illerden gelen hayvan sayısı çoğalıyor, otlaklar yeniden eski hareketliliğine kavuşuyor. Ancak bu pastoral canlılığın kente, pazara ve yerel ekonomiye yansımadığı gerçeği hâlâ ortada duruyor. 

Türkiye’nin kişi başına düşen gelir sıralamasında maalesef en alt sırada yer alan ve yoksulluk göstergelerinde uzun süredir ilk sıralarda bulunan Ağrı, bu potansiyeli ekonomik kalkınmaya dönüştürme fırsatını henüz değerlendirebilmiş değil. Yaylalarda üretilen süt, peynir, yoğurt, tereyağı, yün ve balın bir kısmı yerinde tüketilmekte, ailelerin yıllık ihtiyacı dışında kalan fazlası ise Ağrı’da gerekli altyapı ve pazar ortamının bulunmaması nedeniyle başka illerde değerlendirilmekte ya da pazarlanmaktadır. Oysa bu üretim, doğru planlama ve altyapıyla Ağrı ekonomisinin görünür ve güçlü bir lokomotifi haline gelebilir. Çünkü hayvancılık Ağrı kalkınma dinamiklerinin en önemli unsurlarından biridir.

Ağrı’nın toplam yüzölçümü 11.099 km² olup, bu alanın yaklaşık %48,8’i, yani 5.427 km²’si çayır ve mera alanlarından oluşuyor. Türkiye ortalaması olan %18,7’nin çok üzerinde olan bu oran, Ağrı’yı çayır ve mera potansiyeli bakımından ülkenin en stratejik illerinden biri yapıyor. Bu oranlarla Doğu Anadolu bölgesinde ikinci. Türkiye genelinde de dördüncü sırada yer almaktadır. Üstelik mevcut hayvan varlığı da bu potansiyeli destekler nitelikte: Türkiye’deki 56,2 milyon küçükbaş hayvanın 1,58 milyonu (%2,35) ve 17 milyon büyükbaş hayvanın 313 bini (%2,07) Ağrı’da bulunuyor. Ağrı küçükbaş hayvan varlığı açısından 7. sırada, büyükbaş hayvan varlığı açısından da ülke genelinde 16. sıradadır

Böylesine geniş otlak varlığına ve yüksek hayvan potansiyeline sahip bir ilin, yayla mevsiminde üretilen hayvansal ürünleriyle şehir ekonomisine gözle görülür bir katkı sunamaması düşündürücü. Ağrı geven balı ve Ağrı döneri gibi coğrafi işaret tescili almış ürünler dahi, ulaşılabilir pazar ağlarının ve etkin dağıtım kanallarının eksikliği nedeniyle yeterince değerlendirilemiyor. Bu ürünlerin çeşitliliğinin artırılması, coğrafi işaretlerin sadece bir etiket değil, bir marka değeri ve güven unsuru olarak pazara taşınması gerekiyor. Bunun için mandıralar, modern süt ve et işleme tesisleri, paketleme ve depolama altyapısı, lojistik ağlar, soğuk zincir taşımacılığı gibi temel yatırımların hayata geçirilmesi şart.

Yaylacılık faaliyetleri yalnızca hayvancılık gelirine değil, kırsal turizme de doğrudan kapı açabilir. Dünyada kırsal turizm pazarının 2025’te 32 milyar dolar seviyesine ulaşması beklenirken, Ağrı bu pastadan pay alabilecek doğal ve kültürel zenginliklere sahip, Sinek ve Aladağ yaylaları, doğa yürüyüşlerinden fotoğraf safarilerine, yerinde ürün tadımlarından geleneksel göçer yaşam deneyimlerine kadar geniş bir yelpazede turistik paketler sunabilecek potansiyele sahip. Böyle bir model, hem turizm gelirini hem de yerel ürünlerin tanıtımını güçlendirir.

Gerçek bir dönüşüm için üretici kooperatiflerinin kurulması, genç ve kadın üreticilerin sisteme dahil edilmesi, ürünlerin coğrafi işaret ve organik sertifika süreçlerinin desteklenmesi, e-ticaret platformlarına entegrasyonun sağlanması gibi adımlar bir bütün halinde uygulanmalı. Bu şekilde Ağrı, sadece yaylacılıkta değil, kırsal kalkınmanın tüm göstergelerinde ülke ortalamasının üzerine çıkabilir.

Kısacası, Türkiye’nin en fakir ili olan Ağrı’nın çayır ve meraları, hayvan varlığı, yayla kültürü ve coğrafi işaretli ürünleri bir araya geldiğinde ortaya sadece bölgesel değil ulusal ölçekte stratejik bir kırsal kalkınma modeli çıkıyor. Yayla mevsiminin sonunda elde edilen bu zenginlik, yalnızca dağlarda kalmamalı; şehre, pazara, ekonomiye ve kültüre yansıtılmalı. Aksi halde her yıl biraz daha büyüyen bu potansiyel, yalnızca seyredilen ama yeterince değerlendirilemeyen bir tablo olmaya devam eder.

Yazarın Diğer Yazıları