Kuşun biri, farklı inaçların huzurla yaşadığı bir beldede, her gün kilisenin haçına pisliyormuş.
Papaz ne yapmışsa kuşla baş edememiş, onu haça pislemekten uzak tutmamış.
Sonunda kuşu yakalayıp öldürmeye karar vermiş.
Kilise haçının üzerine bir tabak haşhaş ile bir bardak şarap bırakmış.
Kuş gidip haça konmuş.
Tabaktaki haşhaşı yemiş, bardaktaki şarabı içmiş ve haça pisleyerek uçmuş.
Çok uçmadan; yediği haşhaşın ve içtiği şarabın etkisiyle sarhoş olup kilisenin bahçesine düşmüş.
Papaz koşup sarhoş kuşu yakalamış.
Elindeki kuşa bakmış, bakmış:
"Sen Ezîdî olsan haşhaş yemezdin, Müslüman olsan şarap içmezdin, Hiristiyan olsan haça pislemezdin!
Var git belanı başka yerden bul!" demiş ve kuşu bırakıp gitmiş.
Bu hikayeyi çocukken köy odalarında, gün görmüş büyüklerden dinlemiştim.
Bu gün niye hatırladım, anlatayım:
Son günlerde;
Kendi saltanatlarının mucidini kutsayıp, halkın kutsalına savaş açmış mutlu bir azınlığın, iktidardayken ihlal ettikleri "hak, hukuk, adelet" sloganlarına şahit oluyoruz.
Bu mutlu azınlığın;
Zamanında yaptıkları hak ihlallerini,
Uyguladıkları baskı, zulüm ve ötekileştirmelerini bilmeyen gençleri de kandırıp sokaklara döktükleri görüyoruz.
İktidardayken;
Şapka giymedi diye adam asanların,
Türban giydi diye insandan saymayanların,
Kendi gibi düşünmeyenleri; "cahil, yobaz, gerci, bidon kafalı" görenlerin,
Azınlık oldukları halde çoğunluğu sürü gibi gödenlerin,
Medya ve korku imparatorluğu kuranların,
Bu gün bile hem haşhaş yiyip, hem şarap içip, hem haça pisliyenlerin...
Attıkları "hak, hukuk, adelet" sloganlarını gerçekçi bulmuyoruz, bulamayız da!
Biz, onları tanıyoruz ama gençlere anlatamıyoruz.
Neden mi?
Ee gençler de bizi tanıyorlar!
Emekliyi, asgari ücretliyi, açlık sınırınında olanları, yoksulluk sınırında olanları, torpili gençleri görüyorlar:
Ve dönüp, cebe girecek kadar küçülmüş dünyayı okuyorlar...
Bakıyorlar ki;
"Bu ne beter çizgidir bu,
Bu ne çıldırtan denge!
Yaprak döker bir yanımız,
Bir yanımız bahar bahçe."