20 Temmuz 2025 sabahı Sivas’ın İmranlı ilçesinden gelen acı haber, Ağrı-İzmir hattında kanayan yarayı bir kez daha kanıtladı:
Dört hemşehrimiz daha, bu 1 866 kilometrelik “zorunlu yol”da can verdi. “Zorunlu” diyorum, çünkü o otobüsleri dolduran binlerce Ağrılı aslında karayolunu tercih etmiyor; havayoluna erişemediği için mecbur bırakılıyor.
Uçak Seferleri Başladı, Peki Sonra?
Geçen yılki 11 can kaybından sonra sosyal medyada başlatılan kampanya ses getirmiş, Nisan 2025’te Ağrı-İzmir karşılıklı uçuşları yeniden konmuştu. Ege Kültür Federasyonu ve İstanbul Ağrılılar Federasyonunun bu konuda büyük emeği olmuştu.
Ne var ki — tıpkı bir merhem misali — bu seferler kıt kanaat bir pansuman görevi gördü.
Yaz sezonuna geldiğimizde bilet bulmak neredeyse piyango kazanmaktan zor hâle geldi. Koltuğu kapan şanslı, bulamayan ise yine o bitmek bilmez asfaltta, yağmurda, sıcakta, fren balata kokuları içinde yola düştü.
Yorgun Şoförler, Eksik Denetim
Gerçeklerle yüzleşelim: 24 saatlik bir sefer iki sürücüyle bile insanüstü bir dayanıklılık isterken, bazı firmalar hâlâ “tek şoför + muavin” düzeninde direksiyon sallatıyor.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın yazılı mevzuatı var, ama uygulama kâğıt üzerinde kalıyor. Denetim ekipleri zaten sınırlı; onlar da çoğu zaman belge kontrolüyle yetiniyor, takograf verilerine bakmak ise ancak büyük kazalardan sonra akıllara geliyor.
Türkiye’ye tepeden baktığınızda iki ucunu birleştiren bu hat, aslında bölgesel eşitsizliğin kara bir çizgisi: batının üretim ve istihdam cazibesi, doğunun işsizlik ve göç gerçeği.
Sonuçta Ege Bölgesi’nde bir milyonu aşkın Ağrılı yaşıyor.
Memlekete dönüş, aile ziyareti, düğün, cenaze…
Hepsinde aynı soru: “Uçak bulabildin mi?” Bulamadıysan, otobüs, dua ve kader.
Çözüm Önerileri Sadece “Uçak”la Sınırlı Değil
Elbette sefer sayısı artırılmalı, ama bu tek başına yeterli değil.
- Dinlenme Tesislerinde Zorunlu Kontrol Noktaları: Takograf verileri akıllı sistemlerle anında merkezlere iletilmeli. Dinlenme sürelerini ihlal eden firmalara anlık para cezası değil, sefer iptali dahil ağır yaptırımlar getirilmeli.
- Karayolları Güvenlik Koridoru: Yoğun kullanılan bu aks üzerinde hız sınırı, yol standardı ve aydınlatma iyileştirilmeli
- Bölgesel Havayolu Teşvikleri: Seferlerin sürdürülebilir olabilmesi için yalnızca yolcu sayısına değil, bölgesel kalkınma katsayısına göre teşvik verilmeli. Ağrı-İzmir hattı, kârlı olmaktan çok sosyal bir ihtiyaçtır.
- Yüksek Hızlı Demir Yolu Hayali: Uzun vadede Erzurum-Sivas hattına entegre olacak bir hızlı tren, hem doğuyu batıya bağlar hem de otobüs tekeline alternatif getirir. “Hayal” diyenler, Konya-Karaman trenini, Ankara-Sivas bağlantısını hatırlasın; her proje önce hayaldi.
Biz Ne Yapacağız?
Boş bir isyan çığlığı değil, organize ve ısrarlı bir vatandaş talebi şart. Hashtag’ler, imza kampanyaları, basın açıklamaları yetkililere sorumluluğu hatırlatıyor; ama asıl baskı sürdürülebilir şekilde gelmeli.
Hemşehri dernekleri, yerel medya ve milletvekilleri koordineli davranmadıkça bu yol, manşetlerde “ölüm yolu” olarak kalmaya devam edecek.
Her kayıp can, ertesi gün otobüse binecek bir diğer yolcunun omuzuna eklenen görünmez bir yük demektir.
Kiminin annesi, kiminin evladı, kiminin tek geçim umudu…
O yükü hafifletmek devletin, ama sessiz kalmamak da bizim sorumluluğumuz.
Bugün bir kez daha sesleniyorum:
Ağrı-İzmir hattı yalnızca asfalt bir yol değil; doğup büyüdüğümüz toprakla rızkımızı kazandığımız şehir arasındaki yaşam hattımız.
O hattın güvenli olması bir lütuf değil, temel haktır.
Artık başka acıları beklemeden, pansumanla yetinmeden köklü çözümler için adım atma zamanı.
Yoksa biz yazmaya, tabelalar “Ölüm Yolu” olarak kalmaya, sevdiklerimiz o yolda yitip gitmeye devam edecek.