Ağrı’da yaz demek, düğünlerin ardı ardına yapıldığı, davul-zurnanın neredeyse haftanın her günü duyulduğu, insanların biraz da olsa nefes aldığı dönem demekti. Ancak bu nefes, kış gelmeden kesiliyor artık. Çünkü burada hayatın ritmi mevsimlerle değil, geçimle ölçülüyor.
Yaz aylarında elde ne varsa; kimi tarlasına, kimi hayvanına yatırıyor. Mahsul zamanı geliyor ama kazanç, yapılan masrafın karşısında cılız kalıyor.
Buna bir de düğün sezonu ekleniyor. Ağrı’da düğüne gitmemek ayıplanır, hediye götürmemek ise “yakışmaz” sayılır.
Oysa çoğu vatandaşın cebinde, bu mecburi nezaketin yükünü taşıyacak kadar para bile kalmıyor.
Yazın kazanılan, düğünlerde tükeniyor; kışa ise sadece kaygı kalıyor.
Şap hastalığı bu yıl birçok üreticinin elindeki hayvanı götürdü. “9-15” olarak bilinen eylül dönemi, yani besiciler için en kritik tarih, bu sene bereketten çok keder getirdi.
Ahırların sessizliği, aslında sadece hayvan kaybının değil, umut kaybının da sesi.
Çünkü bir hayvan, bu coğrafyada sadece et ya da süt değil; bir evin kışı, bir çocuğun okul masrafı, bir ailenin umududur.
Kış yaklaşıyor. Sobanın başında oturmak bile masraflı hale geldi.
Kömür, odun, doğalgaz derken ısınmak lüks, soğuktan korunmak mecburiyet oldu.
Üstüne bir de okul masrafları eklenince, şehirdeki her hanede aynı cümle yankılanıyor: “Bu kışı nasıl geçireceğiz?”
Ağrı’nın caddelerinde sadece mevsim değil, tabelalar da değişiyor artık.
Dün kendi iş yerinde çalışan esnaf, bugün başka birinin yanında işçi.
İş bulamayan gençlerse valizini alıp batıya göç ediyor.
Kalanlar ise direnenler,
bazen inadına, bazen çaresine.
Ağrı’da yaşamak; dayanıklı olmakla eş anlamlı.
Soğuğa da, yoksulluğa da, umutsuzluğa da…
Ama bir gerçek var ki: Ağrılı, her zorluğa rağmen yine sabah erkenden kalkıyor, yine çalışıyor, yine mücadele ediyor.
Çünkü burada yaşamak bir tercih değil, bir direniş biçimi.
Belki de Ağrı’nın en büyük gücü, bu sessiz direnişin içinde saklı.
Ama artık şu soruyu sormanın vakti geldi:
Ne zamana kadar “sabır” diyerek geçineceğiz, ne zamana kadar “alıştık” diyerek susacağız?