Ağrı’da dernek, vakıf, oda ve siyasi partiler dahil edildiğinde 300’ü aşkın sivil toplum örgütü (STK) bulunuyor. Bu sayı, kâğıt üzerinde güçlü bir temsiliyet demek. Ancak pratikte baktığımızda temsil edilenlerin sorunlarını dile getirme noktasında ciddi bir sessizlik, bir tıkanma yaşandığını görüyoruz.
Her birimizin oy vererek seçtiği, temsil yetkisi verdiği bu yapılar, aslında toplumun aynasıdır. Amacı, kendisine güvenip yetki veren insanların sorunlarını görünür kılmak, çözüm üretmektir.
Peki durum böyle mi?
Ne yazık ki Ağrı’da vatandaşın çözümü, sorunları dile getirmesi gereken STK’larda aramak yerine, gazeteciyi suçlamakta bulması sıkça gördüğümüz bir refleks haline geldi. Gazeteci yazsa “para almıştır”, yazmasa “susuyorsa kesin para almıştır” deniyor. Oysa gazeteci ne oda başkanıdır, ne sendika yöneticisi, ne de siyasi parti temsilcisidir. Gazeteci, yalnızca gördüğünü yazmakla yükümlüdür. Sorunun kaynağını çözmekle değil, görünür kılmakla görevlidir.
Her STK yılda bir sorun dile getirse…
Düşünün: Ağrı’daki 300 STK’dan her biri yılda sadece bir tane sorun dile getirse, kentte çözümsüz hiçbir alan kalmaz. Fakat pratikte bunun gerçekleşmediğini görüyoruz.
Hep aynı isimler yıllarca aynı koltuklarda oturuyor. Sebepler belli:
- Üyelerin başkana yakın olması,
- Mevcut başkanın görevi bırakmak istememesi,
- Karşısına rakip çıkmaması,
- İç denetimin olmaması.
Tamam, görevde kalıyorsun; peki sorumluluk?
O koltuk neden var?
Neden o sektörü temsil ediyorsun?
Bu sorunun cevabı çoğu zaman yok.
Her sektörün bir temsilcisi var, Vatandaşın kimi var?
Berberlerin odası var.
Bakkalların odası var.
Esnafın, tacirin, terzinin, iş insanının, çiftçinin, şoförün bir temsilcisi var.
Peki normal vatandaş kimi temsilci seçiyor?
Partisini…
Ama iş hesap sormaya gelince herkes gazetecinin yakasına yapışıyor.
Oysa doğalgaz faturasından şikâyet eden esnaf, Ticaret Odası'nın kapısını çalmalı.
Fiyat istikrarından şikâyet eden berber, kendi odasına hesap sormalı.
Eğitimde yaşanan sıkıntıları toplum sendikalarına yüklemeli.
Vatandaş hesap sormadıkça hiçbir düzen değişmez.
Çünkü “hesap sorulmayan STK”, zamanla sadece tabeladan ibaret kalır.
STK’ların gerçek gücü: Ahlâk ve sorumluluk
Bir sivil toplum örgütünü güçlü yapan, koltuğu işgal eden isimler değil; o koltuğun taşıdığı ahlâktır.
Eski Türk tarihinin en önemli dayanışma modeli olan ahilik, tam da bu nedenle yüzyıllarca ayakta kalmıştır. Çünkü temeli “fenafillah” yani benliğini toplum için aşma üzerine kuruluydu.
Bugün ise tablo çok farklı.
İnsanlar STK’da neden yönetici olmak istiyor?
Topluma faydalı olmak için mi?
Kimlik bulmak için mi?
Yoksa şahsi çıkar için mi?
Birinci grup ideal;
İkinci grup sosyal gerçektir;
Üçüncü grup ise çöküşün sebebidir.
Peki Çözüm Ne?
Evet, içimizi karartan bir tablo çizdim. Fakat çözüm hâlâ elimizde.
Bir STK’nın başarılı olmasının anahtarı şudur:
Kişiye bağlı olmayan, kurumsallaşmış bir yapı ve iç denetim.
Bugün etrafınıza bakın.
Kaç tane böyle STK sayabiliyorsunuz?
Kaç tanesi güven veriyor?
Kaç tanesi değişim sinyali veriyor?
Eğer bu liste bir elin parmaklarını geçmiyorsa problem STK’larda değil, bizim hesap sormamamızdadır.
Son Söz
Ağrı’nın bugün yaşadığı sorunlar, yalnızca gazetecinin, yalnızca belediyenin ya da yalnızca valiliğin sorunu değildir.
Bu kent hepimizin.
Yıllardır oy verdiğimiz, temsil yetkisi verdiğimiz dernek, vakıf, oda ve partilere hesap sormadıkça bu düzen değişmez.
Sivil toplum örgütleri bir ilin dinamiğidir.
STK ne kadar güçlü ise o il o kadar gelişir.
Güçlü STK ise ancak güçlü bir toplum iradesiyle olur.
Gelin, bu döngüyü kırıp sorunun değil çözümün parçası olalım.
Aksi takdirde “böyle gelmiş böyle gider” sözü, bu şehrin kaderi olmaya devam edecek.