ÂŞIK DEĞİL AŞIK
Ağrılı emekli öğretmen ve köşe yazarı Halit Aldemir, geçmiş dönemlerde hemen hemen herkesin oynadığı ve özellikle köylerde yaygın olan ve günümüzde unutulmaya yüz tutan Aşık (KAP) oyununu köşesine taşıdı.
Kış geldi mi, gündüzleri sokaklar, geceleri odalar dolar taşardı köyümüzde.
İşlerini bitirmiş gençler, işi olmayan çocuklar ve hala ruhu genç birçok yetişkin sokakta oyun oynardı. Kendini oyuna kaptırıp çıtı çıkmayanlardan, kazanmak için kavgaya bile hazır olanına kadar her huydan insan…
Köyün yüksek damlarına ya da yakınlardaki tepelere çıkıldığında sokaklardaki bütün konuşmalar anlaşılır şekilde duyulurdu.
Havaların azıcık yumuşamasıyla birlikte, güneşlenmek için güneye bakan duvar dipleri, tezek yığınları ve ot yığınları korunak olurdu. Özellikle ot yığınlarının keskilerle kesilmiş, güneye bakan taraflarına oturulur, sigara içilir, sohbet edilirdi. Küçük çocuklar ot yığınlarına çıkamazdı. Yukarıda konuşulanları merakla aşağıdan dinlerlerdi. Ot yığınları hayvanlara yedirildikçe sohbet mekânları iyice aşağıya inerdi. Çok merak edilen bu alanlar artık çocukların oyun alanı olurdu.
Huysuz, arsız ve yaramaz çocuklar genellikle köpek kovalardı. Köpekleri kedilere saldırtmak, çataşmış köpeklere eziyet etmek sıradan eğlencelerdi. Çocuklar bu hayvanlara acımazdı. Büyükler de çocuklara… Tekme oynamak, mahalleler arası kavga çıkarmak, aşık oynamak, karda veya buzda kaymak, topaç çevirmek sokaklardaki kış eğlenceleriydi çocukların.
Gençlerin bir kısmı, orta yaştakilerin geneli aşık oynardı.
Aşık oyunu, koyun ve keçilerin dizlerinden çıkan aşık kemikleriyle oynanırdı. Bir aşık kemiğine sahip olmak zordu. Kapışılırdı aşıklar. Hatta kesilen hayvanlar daha can vermeden, aşık kemiklerinin söküldüğü olurdu. Hayvan sahibi ise kimseye kaptırmak istemezdi aşığını. Hal böyle olunca, hiçbir çocuk kolay kolay aşık sahibi olamazdı elbet.
Çobanlık yapan çocukların, dağlarda kurtlar tarafından parçalanmış leşlerde aşık aramaları bazen sonuç verirdi. Bulunan, aşık değil, altındı, gümüştü, hatta hazineydi. Çocuklar, bir de hırsızlıkla sahip olabilirlerdi bir aşığa. Ama herkes aşığını en ince ayrıntısına kadar tanıdığı için kısa sürede o aşık çocukların elinden alınırdı. Bir çocuğun aşık sahibi olup, o aşığı elinde tutabilmesi ise imkansızdı. Yetişki+6nler, ilk fırsatta çocukları oyuna davet eder, bin türlü hileyle aşığı alırlardı ellerinden.
Aşık oyunu, ayakta veya eğilerek, eldeki aşık diğer aşıklara çarptırılarak oynanırdı. Yerdeki duruşuna göre isimler alırdı aşık: mir, dız, sofi, ker. Farklı oyunların farklı kuralları vardı. Hatırladığım kadarıyla, çarptıktan sonra aşığınız ‘mir’ durumunda durursa rakibin aşığını kazanmış olurdunuz. Aşıkların ‘mir’ durumunda durmaları için bazı hileler yapılırdı. Kaç hile yolu vardı bilemiyorum. Bunlardan biri: aşık uygun bir yerinden delinir ve içi oyulurdu. ‘Mir’ duracak şekilde, dengesi hesaplanarak içine eritilmiş kurşun dökülürdü. Bu aşıklardan bazıları, oyuncunun ustalığından ve iyi bir reklamla bir koyuna veya bir keçiye takasla el değiştirebiliyordu.
Oyulup içine kurşun akıtılan aşıklardan bazıları, istenen dengeyi sağlayamadığı için makbul sayılmazlardı. Nadiren de olsa çocukları sevindirmek, bu durumlarda yetişkinlerin aklına gelirdi.
Aşık oyunlarında kavgalar çok olurdu. Kavgaların, kaybetmeye tahammülsüzlükten kaynaklandığı, seyredilen oyunlarda çıkan tartışmalardan anlaşılırdı. Annemle babamın sohbetlerinden duyardım: “evli barklı adamlar, utanmadan bir aşık için kavga edip, kalp kırarlar” derlerdi.
Bir de, her zaman kazandıran aşıklar vardı. Bunlar ise sahibinden bağımsız bir kişilik kazanır ve bir isim alırlardı. Dıl, İstanbul, Malbav, Sünger, Sermaye… Bu oyunu hiç oynamadığım halde unutamadığım aşık isimleriydi bunlar. Bu aşıklardan herhangi birinin el değiştirmesi olaydı. O gün herkes duyardı. Aşık piyasası allak bullak olurdu. Herkes el değiştiren bu aşıkların kendilerine karşı kullanılabileceği ihtimaline karşı tedbirler alırdı. Daha çok aşık alınır satılır, daha çok aşık oyulur ve daha çok kurşun eritilirdi.
O zamanlar daha çok kar yağardı. Gündüzleri fırtınaysa da geceleri ayazdı. Her taraf bembeyazdı. Çocuklar çok üşürdü, ama çok az düşünülürdü.
Bakmadan Geçme





