Ölüm Usulca Omza Dokunsa Ona Verilecek Tepki Ne Olurdu?
Hayatın koşturmacası içinde, bir an durup düşündüğümüzde, ölümün sessizce yaklaştığını hayal etmek bile tüyler ürpertici. Peki, ya bir gün ölüm usulca omzumuza dokunsa, ona ne derdik? Ne yapardık?
Bu soru, sadece felsefi bir sorgulama değil, aynı zamanda insanın varoluşsal korkuları ve umutlarıyla yüzleştiği bir anı temsil ediyor. Özgün Haber olarak, bu derin soruya yanıt aramak için sokaklara indik, düşünürlere danıştık ve kalplerdeki yankıları dinledik.
Sokakların Nabzı: "Ölümle Yüzleşmek"
İstanbul’un kalabalık sokaklarında, Taksim’den Kadıköy’e, farklı yaşlardan ve mesleklerden insanlara sorduk: “Ölüm usulca omzunuza dokunsa, ne yapardınız?” Yanıtlar, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman umut dolu, kimi zaman da şaşırtıcıydı.
Ayşe, 29, Grafik Tasarımcı: “Sanırım önce donar kalırdım. Sonra ona, ‘Biraz daha zaman verebilir misin?’ diye yalvarırdım. Hayatta yapmak istediğim çok şey var: dünyayı gezmek, bir kitap yazmak… Ama belki de sadece sarılırdım, çünkü ölüm de bir gerçek, değil mi?”
Mehmet, 62, Emekli Öğretmen: “Ölümle konuşurdum. ‘Niye bu kadar acele ettin?’ derdim. Ama korkmazdım. Hayatımı dolu dolu yaşadım, torunlarıma güzel anılar bıraktım. Belki de ona bir çay ısmarlayıp sohbet ederdim.”
Zeynep, 19, Üniversite Öğrencisi: “Korkardım herhalde… Ama sonra ona, ‘Beni nereye götürüyorsun?’ diye sorardım. Merak ederim, yani, sonrası nasıl bir yer? Belki de hazır olmadığımı söylerdim.”
Sokaklardan gelen bu yanıtlar, ölüm karşısında insan ruhunun ne kadar çeşitli tepkiler verebileceğini gösteriyor. Kimisi korkuyla, kimisi merakla, kimisi ise bir dostla sohbet edercesine sakin bir tavırla karşılıyor bu kaçınılmaz misafiri.
Felsefi Bir Bakış: Ölümle Diyalog
Felsefe profesörü Dr. Elif Kaya’ya göre, ölümle yüzleşmek, insanın kendi varoluşunu sorgulaması için bir fırsat. “Ölüm, bize hayatın kıymetini hatırlatır,” diyor Kaya. “Eğer ölüm omzumuza dokunsa, ona vereceğimiz tepki, aslında hayata nasıl baktığımızla ilgilidir. Bazıları isyan eder, bazıları kabullenir, bazıları ise bu anı bir uyanış olarak görür. Önemli olan, o dokunuşun bizi daha anlamlı bir yaşama yöneltmesidir.”
Dr. Kaya, ölümle diyalog kurmanın, insanın kendi korkularıyla barışması anlamına geldiğini vurguluyor: “Belki de ona, ‘Beni bekletme, ama hazır olduğumda gel,’ derdik. Bu, hem bir teslimiyet hem de bir meydan okuma olurdu.”
Edebiyattan İlham: Ölümle Dans
Türk edebiyatında da ölüm, sıkça işlenen bir tema. Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ında, ölüm bir gölge gibi karakterlerin peşinde dolaşırken, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’unda ise hayata anlam katan bir hatırlatıcı olarak beliriyor. Şair Cemal Süreya’nın dizelerinde ise ölüm, usulca omza dokunan bir misafir gibi: “Ölüm, bir akşamüstü usulca gelir / Ve sessizce alır götürür seni.”
Peki, ya biz? Ölümle dans etmek mümkün mü? Edebiyat, bize bu karşılaşmada cesur olmayı, belki de ölümü bir düşman değil, hayatın bir parçası olarak görmeyi öğretiyor.
Sosyal Medyanın Yankısı: #ÖlümleNeSöylerdin
X platformunda başlattığımız #ÖlümleNeSöylerdin etiketi, kısa sürede binlerce kullanıcıyı bir araya getirdi. Kullanıcılar, ölümle karşılaşsalar ne söyleyeceklerini paylaştı:
@DenizMavi34: “Biraz bekle, anneme sarılmam lazım.”
@Yolcu_1987: “Bana 5 dakika ver, son bir şarkı dinleyeyim.”
@KitapKurduZ: “Hadi, anlat bakalım, ötesinde ne var?”
Bu paylaşımlar, ölüm karşısında insanın hem korkularını hem de hayata tutunma arzusunu ortaya koyuyor. Bir kullanıcı, “Ölümle konuşsam, ona ‘Beni korkutuyorsun ama seni merak da ediyorum’ derdim,” yazarak bu çelişkili duyguları özetliyor.
Hazır mıyız?
Ölüm usulca omzumuza dokunsa, ona vereceğimiz tepki, belki de hayatımızda ne kadar barışık olduğumuzla ilgili. Kimi bir son nefeste sevdiklerine sarılmak ister, kimi son bir manzarayı izlemek, kimi ise sadece sessizce gülümsemek. Belki de asıl soru şu: Ölüm gelmeden önce, hayatla ne kadar dans ettik?
Bakmadan Geçme





