Mükemmeliyetçilik Anksiyete Üzerinde Nasıl Bir Etki Yaratıyor?
Son dönemde gerçekleştirilen klinik araştırmalar, mükemmeliyetçilikle kaygı ve yetersizlik hissi arasında belirgin bir ilişki olduğunu gözler önüne seriyor. Bu bulgular, bireylerin psikolojik durumları üzerinde mükemmeliyetçi tutumların etkilerini anlamak açısından önem taşıyor.
Klinik psikolog Dr. Jessica Zucker: “Hiçbir şey mükemmel değildir ve sosyal medya yalnızca en iyi anların sergilendiği bir vitrin. Ama diğer insanların benden daha başarılı olduğunu ve benim onlarla boy ölçüşemediğimi hissediyorum" ifadelerini kullandı.
Zucker, pek çok kadının hayatında var olan bir duyguyu tarif etmektedir: Bir şekilde, bir yerlerde yeterince iyi olmadığımız yönündeki sürekli şüphe. Özellikle birçok kadın, bu yetersizlik hissini düşük (bazen de yüksek) seviyede bir kaygı olarak yaşıyor. Bu duygu zihinlerine sızıyor ve büyük emekle elde ettikleri başarılarının tadını tam anlamıyla çıkarmalarını engelliyor.
Kadınlarla 15 yılı aşkın süredir çalışan bir psikolog olarak, farklı mesleklerden, farklı yaşam yollarından ve farklı “başarı” seviyelerinden gelen kadınlardan bu duyguyu sıkça dinlediğini belirtiyor. Başarılı, güçlü ve toplumda değer gören bireyler olabilirsiniz. Bazen bunun farkında olup kendinizle gurur da duyabilirsiniz. Ancak, doğduğumuz andan itibaren bize ne olmamız gerektiğine dair sıklıkla birbiriyle çelişen mesajlar yağdıran bir kültürde yaşadığımız için, görüştüğü pek çok kadının, düşük ya da yüksek seviyede kaygı olarak kendini gösteren bu yetersizlik hissini yaşadığını ekliyor. Bu duygu zihinlere sızıyor ve büyük emekle elde ettikleri başarılarının tadını tam anlamıyla çıkarmalarını engelliyor.
Görüştüğü çoğu kadın bu ikili durumu yaşamış: Hayatlarının bazı alanlarında kendilerine güven duyarken, aynı zamanda kaygı ve mükemmeliyet baskısı altında hissetmişler. Hem iyi hem de kötü anlarda sinsi bir fısıltı var: Daha fazlasını mı yapmalıyım? Daha çok mu başarmalıyım? Daha fazla başarı mı biriktirmeliyim?
Bazı insanlar, işi gereği başarı kıyaslamalarına çok açıktır; en çok satanlar listeleri, kitap ödülleri ve basın haberleri gibi başarı kriterleriyle uğraşır. Ancak, eksik kaldığımız (veya öyle hissettiğimiz) yönündeki kaygı ve korku, işimiz ne kadar göz önünde olursa olsun, çoğumuzun da yaşadığı bir durumdur.
Dış onaya duyulan ihtiyaç mantıksız değildir; hatta psikolojik açıdan uyum sağlayıcıdır. Küçük yaşlarımızda hayatta kalmak için kelimenin tam anlamıyla bakım verenlerimize bağımlı olduğumuzda, onay ve takdir, ruh sağlığımız için gerekli bir besin gibidir. Ne kadar iyi performans gösterirsek gösterelim sevileceğimiz güvencesini alamadığımızda ya da bunun yerine eleştiriyle karşılaştığımızda, bu durum varoluşsal bir reddedilme gibi, iyiliğimize yönelik bir tehdit gibi hissedilebilir. Bu olası boşluğu keşfetmek ve iyileştirmek için gerekli çalışmayı yapmazsak, yetişkinlikte iş, ilişkiler ya da sosyal medya aracılığıyla dış onay aramaya daha da meyilli oluruz. Bu, doğası gereği kötü bir şey değildir; ki hepimiz bir dereceye kadar bunu yaparız. Övgü iyi hissettirir. İnsan olarak yalnızca bir topluluğa ait olmak değil, aynı zamanda o topluluğun değer verdiği şeyleri yaparak anlamlı bağlar kurmak ve destek görmek isteriz.
Ancak başkalarının değerlendirmeleri kendi benlik kavramımızın temeli hâline geldiğinde, onay ihtiyacı uyum sağlayıcı olmaktan çıkar. Danışanının belirli başarı kriterlerine ulaşma ve meslektaşlarının övgüsünü, saygısını kazanma arzusu, şüphesiz başarılarına katkıda bulunmuş, şüphe anlarında onu itmiş ve reddedilmeyle karşılaştığında devam etmesini sağlamıştır. Ancak şimdi, aynı dur durak bilmeyen dürtü, onun büyük emekle kazandığı zaferin tadını çıkarmasını engellemekte ve yavaş yavaş öz değer duygusunu da zehirlemektedir.
Bakmadan Geçme





