Köşe yazarından Cumhuriyet Caddesi ile ilgili tebessüm ettiren yazı
Sitemizin köşe yazarı ve emekli öğretmen Halit Aldemir, Cumhuriyet Caddesi'nde bulunan bir eczanede başından geçen olayı kaleme aldı.
Merhaba, ilaç var mı? Diye soruyorum eczane çalışanına.
Etrafına, raflardaki ilaçlara bakıyor, sonra beni süzüyor, ‘evet’ var, diyor. Gülmeye başlıyoruz.
Ağrı Cumhuriyet Caddesi'nde bir eczane…
Sonra esnafın güler yüzlü olmasının müşteriyi memnun ettiğini ifade ediyorum. Bana katılıyor. Burada insanların güler yüzlü ve esprili olduğundan bahsediyor. Yanında, ayakta duran arkadaşını göstererek: “yıllar önce köylünün biri eczaneye giriyor, elindeki radyoyu tezgâha bırakarak, “ bu radyoyu tamir eder misiniz?” diyor. İşte bu arkadaş, ‘evet’ diyor. ‘Tamir ederiz. Bir saat sonra gel, al’ diyor. Adam, eczaneyi terk eder etmez, radyoyu alıp tamirciye gidiyor. Radyonun arızası gideriliyor. Bir süre sonra adam gelip radyosunu alıp gidiyor.
Bu, elleri öpülesi adamın yüzüne bakıyorum. Alçakgönüllülükle hafif bir gülümseme beliriyor yüzünde. Sanki ‘ne var ki bunda, herkes yapar, herkes yapmalı’ der gibiydi. Ama hiç söze karışmadı.
Gerçekten de yapılan insani bir davranış. Peki, bize neden ilginç gelmeye başladı ki? İlginç gelmeye başladı, çünkü artık bu davranışları gösteren insanlar azala azala yok oldular. Bir kenarda köşede kalanlara da numunelik diye bakıyoruz. Bakıyoruz da, numuneden bir şeyler öğrenebiliyor muyuz?
İlaçlarım hazırlanmıştı. İlaçları almadan önce, çay teklif ettiler. Teşekkür edip çıktım.
Buradaki kültürel etkileşimden olsa gerek, esnafın büyük çoğunluğu güler yüzlü. Bu, kısa sürede fark ediliyor. Yeter ki müşteri güler yüzlü olsun, ortalık şenlik.
Benim yaşadığım şehirde, eczaneye gidip, ilaç olup olmadığına dair espri yapsanız:
Sen ne diyorsun?
Nasıl yani?
Gelin gelin bu adam ne diyor?
Gibi sorular karşılarlar sizi. Hatta cin görmüşe, çarpılmışa dönerler. Ya da sizi tefe kor, çalarlar.
Anlatmakla olmaz, yaşamak gerek.
Hele saf bir köylü gelip, eczaneden radyo tamiri isteyecek. Alayın bini bir para…
Sevgi, merhamet, hoşgörü, iyi niyet… Bunlardan, biri eksik olduğunda diğerlerini de bulmak mümkün olmaz. Merhamet yoksa hoşgörü de olmaz, sevgi ve iyi niyet de olmaz. Sevgi yoksa hiçbiri olmaz. Hatta ‘iyi niyetli’ değilsek, yaşamak için kendimizi yormamıza bile gerek yok.
Çoğu zaman ümitsizliğe düşeriz yaşananlardan. Bu örnek ise bende, ümitsizliğe yer olmadığına dair bir umut ışığı oluverdi. Biraz çaba ile birbirimizden haberdar olmak, iyi örnekleri ve güzel davranışları yaygınlaştırmak bile hayatımızı olumlu yönde değiştirebilir.
Söz sahibini hatırlamasam da, şu sözü çok severim. Der ki,”Sevmek, birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır.” Bunu, ister bireyler arası sevgi, ister, toplumsal düzeyde sevgi olarak ele alalım. Fark etmez. Sonuçta, sevgi toplumunun ulaşacağı umududur. Yani, özlenen hedeftir.
Yeter ki birlikte ve sevgiyle aynı noktaya bakmasını bilelim.
Eczanede radyo tamirinin ne işi var dersen, bu toplumun dili, sevgi dili olmaz. Sonra da, iyi niyet, merhamet ve hoşgörü ölür.
Bakmadan Geçme





