Gül hastalığı neden geç fark ediliyor? Uzmanı uyardı

Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yılmaz, gül hastalığının özellikle açık tenli kadınlarda sık görüldüğünü, erken tanının önemini ve yanlış yaklaşımların hastalığı kalıcı hale getirdiğini vurguladı.

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Deri ve Zührevi Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yılmaz, gül hastalığının dünya genelinde görülme sıklığının yüzde 21 olduğunu belirtti. Anadolu Ajansı’na açıklamalarda bulunan Yılmaz, bu rahatsızlığın özellikle kadınlarda ve açık tenlilerde daha yaygın görüldüğünü söyledi.

Yılmaz, "Hastalar yüzlerinde sıcaklık, yanma, kızarıklık ve bazen sivilcelenme şikayetleriyle geliyor. Genellikle alerji ya da güneş hassasiyetiyle karıştırılıyor. Güneşe çıkınca şikayetleri artan hastalar, kullandıkları kozmetik ürünleri sorumlu zannedebiliyor. Bu nedenle tanı sıklıkla gecikiyor. Ancak erken tanı konulursa, alınacak önlemlerle hastalığın ilerlemesi engellenebilir. Bu yüzden ihmal edilmemeli," dedi.

Gül hastalığının 30’lu yaşlarda başladığını, fakat son yıllarda 20’li yaşlarda da görülmeye başlandığını aktaran Yılmaz, 40’lı ve 50’li yaşlarda ise hastalığın zirve yaptığını kaydetti.

Hastalığın adının da yüzdeki kırmızılıktan geldiğini belirten Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:

"Yüzde oluşan kızarıklık ataklar halinde başlar. Başta geçici olur, zamanla kalıcı hale gelir. Sıcak, stres, yorgunluk ve güneş en büyük tetikleyiciler arasında. Bu nedenle dikkat edilmezse yüzdeki damarlar genişlemeye başlar. Balonun uzun süre şişik kalınca eski haline dönememesi gibi, damarlarda da kalıcı bozulmalar meydana gelir. Gül hastalığında en çok korktuğumuz şey, geçici damar genişlemelerinin kalıcı hale dönüşmesidir. Kalıcı kızarıklıklar hem görüntü hem tedavi açısından istenmeyen durumlardır."

Yılmaz, tedaviden önce hastaları hastalık hakkında detaylı bilgilendirdiklerini, ayrıca hastaları bilinçlendirmek amacıyla dernek olarak bilgilendirici broşürler hazırladıklarını ifade etti.

Gül hastalarının nelere dikkat etmesi gerektiğine de değinen Yılmaz, "Güneşten korunmak yeterli değil. Fırın kapağını açarken çıkan sıcak buhar bile tetikleyici olabilir. Çayı, kahveyi, yemekleri çok sıcak tüketmemek, acı ve baharatlı yiyeceklerden kaçınmak gerekiyor. Ayrıca alkol de damar genişlemesini tetikliyor," dedi.

Hastalığın ilerleyen aşamalarında iltihaplı sivilceler görülebileceğini söyleyen Yılmaz, "Yüzdeki kırmızılıklara parazit ve bakteriler eklenirse, bu iltihaplı sarımsı sivilceler gelişir ve akne rozasına neden olur," şeklinde konuştu.

Tedavilerde hastanın da sorumluluk taşıdığına dikkat çeken Yılmaz, şu uyarıda bulundu:

"Krem ve ilaçlara rağmen damar genişlemesi kalıcı hale geldiyse lazer tedavisi gerekebilir. Ancak lazer tedavisi, zaten oluşmuş hasarı onarmaya yöneliktir. Önleyici değildir. Üstelik lazerden sonra da sıkı korunma gereklidir. ‘Uğraşmayayım, lazer yaptırırım’ düşüncesi yanlış. Asıl önemli olan hastalığı tetikleyen faktörlerden korunmaktır."

 

Karaköse Haber - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!
AA

Bakmadan Geçme