Deprem korkusu kontrol edilmezse kalıcı kaygı bozukluğuna dönüşüyor
Uzmanlara göre Türkiye'nin deprem gerçeğiyle yaşayan milyonlarca insanı etkileyen korku, belirli bir düzeyde normal olsa da, kontrol edilemediğinde anksiyete bozukluğuna ve travma sonrası stres tepkisine yol açabiliyor.
Türkiye’nin deprem kuşağında yer alması, milyonlarca insanın her sarsıntı sonrası artan kaygıyla yaşamasına neden oluyor. Uzmanlar, bu korkunun belli bir düzeye kadar doğal olduğunu ancak sınırı aştığında günlük yaşamı, işlevselliği ve fiziksel sağlığı olumsuz etkileyebileceğini belirtiyor. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Önder Kavakçı, deprem korkusunun yönetilebilir bir duygu olduğunu vurgulayarak, “Sürekli tetikte yaşamak, gerçek bir yaşam biçimi değildir. İnsan zihni bu gerilime uzun süre dayanamaz.” dedi.
Kavakçı, insanların bastıkları toprağı ve içinde yaşadıkları evleri güvenli kabul ettiklerini, depremlerin bu temel inancı kökten sarstığını söyledi:
“İnsanlar bastıkları toprağın, içinde bulundukları yuvanın güvenli olduğunu varsayarlar. Eve girdiğinizde rahatlarsınız, emniyettesinizdir. Deprem, bu en güvende olduğumuz yerle ilgili inançlarımızı sarsar ve ‘hiçbir yer güvenli değil’ algısını oluşturur. Küçük sarsıntılar kısa sürede unutulabilir ancak tekrarlayan depremler sürekli bir tehdit algısı yaratabiliyor. Böyle durumlarda kişi, o anda sarsıntı yokken bile sarsılıyormuş gibi hissedebilir. Masanın ya da koltuğun hafif hareketi bile alarm sistemini tetikleyebilir.”
Uzmanlara göre deprem korkusu belli bir düzeye kadar normaldir. Ancak belirli sınırların aşılması, anksiyete bozukluğu veya travma sonrası stres bozukluğu gibi durumlara yol açabilir. Kavakçı, bu durumda görülebilecek belirtileri şöyle sıraladı:
Sürekli tetikte olma, irkilme veya sarsıntı hissi
Çarpıntı, nefes darlığı, baş dönmesi
Uyku bozuklukları, kabuslar
Tahammülsüzlük, huzursuzluk, sinirlilik
Hissizlik, duygusal donukluk veya boşluk hissi
Depremler sadece yetişkinleri değil, çocukları da derinden etkiliyor. Kavakçı, çocukların korku tepkilerini yetişkinlerden öğrendiklerini vurgulayarak şunları söyledi:
“Çocuklar tehlikeyi değerlendirmek için büyüklerine bakarlar. Ebeveynler sakin kalırsa çocuklar da olayı daha kolay atlatır. Ancak yetişkinler büyük reaksiyonlar verdiğinde, çocukta korku ve güvensizlik duygusu artar.”
Uzman, ebeveynlerin çocuklara yaşlarına uygun, doğru bilgiler vermesi gerektiğini; korkularını küçümsememeleri, “bir şey olmaz” gibi ifadelerden kaçınmaları ve çocuklara yalnız olmadıklarını hissettirmelerinin önemini vurguladı. Ayrıca, televizyon ve sosyal medyada yer alan yıkıcı görüntülere sınırlama getirilmesinin çocukların ruhsal dengesini korumaya yardımcı olacağını belirtti.
Klinik Psikolog Mader Bengisu Bilgen ise, depremin en büyük etkisinin insanların güvenlik duygusunu sarsmak olduğunu ifade etti.
“Güvenli bir ortamdayken bile abartılı irkilme, en ufak sarsıntıda panikleme, sürekli tehlike varmış gibi tetikte olma tepkileri psikolojik sorunların başladığına işaret edebilir. Bu belirtiler kişinin iş, eğitim veya sosyal yaşamına dönmesini zorlaştırabilir.” dedi.
Bilgen, zamanında müdahale edilmemesinin bu sorunların kronikleşmesine yol açabileceğini belirtti. Deprem sonrası travmanın bedensel hareketlerle de hafifleyebileceğini söyleyerek, yürüyüş, koşu veya bisiklet gibi tekrarlayıcı fiziksel aktivitelerin psikolojik toparlanmayı hızlandırdığını ifade etti.
Ayrıca, güven duygusu sarsılan bireylerin doğru bilgiye ulaşmakta zorlanabildiğini vurgulayan Bilgen, “Depremin yarattığı temel güven kaybı, kişilerin duyduklarına kolayca inanmalarına neden olabilir. Bu da yanlış bilgilerin hızla yayılmasına ve toplumsal kaygının derinleşmesine yol açabilir.” uyarısında bulundu.
Bakmadan Geçme