Ayşe Şan Kimdir, Nerde Ne Zaman Öldü, Mezarı Neden Diyarbakır'a Getirildi?
Ayşe Şan'ın naaşı, İzmir'den alınarak Diyarbakır'a getirildi ve Yeniköy Mezarlığı'nda, kadınların omuzlarında taşınarak toprağa verildi.
Ayşe Şan: Kürt Müziğinin Taçsız Kraliçesi
Diyarbakır’ın dar sokaklarında, dengbêj divanlarının yankıları arasında 1938’de gözlerini dünyaya açan Ayşe Şan, yalnızca bir sanatçı değil, bir halkın acısını, sevincini ve direnişini sesine nakşeden bir destandı. Eyşana Kurd, Eyşe Xan, Eyşana Elî gibi isimlerle anılan bu kadife sesli kadın, Kürt müziğinin unutulmaz bir simgesi oldu. Onun hikayesi, sadece notalardan ibaret değil; sürgün, baskı ve vatan özlemiyle yoğrulmuş bir yaşamın manifestosuydu.
Kimdi Ayşe Şan?
Ayşe Şan, babası gibi bir dengbêjdi; yani sözlü geleneğin taşıyıcısı, hikayelerin ve duyguların sesle hayat bulduğu bir ozan. Çocuk yaşta müzikle tanıştı, Diyarbakır’da kadın cemaatlerinde ilahiler söyleyerek sahneye ilk adımlarını attı. Ancak o dönemde bir kadının, hele ki Kürtçe şarkılar söylemesi, toplumsal baskıların ve tabuların gölgesinde imkansız bir hayaldi. Ailesinin karşı çıkışı, erken yaşta zoraki bir evlilik ve Kürtçe’nin yasak olduğu bir Türkiye, onun hayatını bir mücadele sahnesine çevirdi.
Diyarbakır’dan Gaziantep’e, oradan İstanbul’a, Almanya’ya, Bağdat’a ve nihayet İzmir’e uzanan bir yolculuktu onunki. Her şehirde sesini yükseltti, Kürtçe ve Türkçe şarkılarla dinleyicilerini büyüledi. “Ez Xezalım”, “Qederê”, “Heywax Dayê” gibi eserleri, yalnızca müzik değil, bir halkın kimliğinin ve direnişinin sembolü oldu. Almanya’da 18 aylık kızı Şahnaz’ı kaybettiğinde yazdığı “Qederê”, yüreğindeki acıyı notalara döktü. Bağdat’ta “Eyşana Elî” adıyla radyolarda yankılanan sesi, Irak'ta verdiği konserlerle sınırları aştı.
Ayşe Şan, sadece bir sanatçı değildi; ezilmişliğin perdesini aralayan, kadın kimliğiyle ataerkil zincirleri zorlayan bir öncüydü. Kasetleri el altından dağıtılır, dinleyicileri onun sesinde kendi hikayelerini bulurdu. Ama bu yolculuk, yalnızlık ve tehditlerle doluydu. Akrabalarının ölüm tehditleri yüzünden doğduğu Diyarbakır’a bir daha dönemedi; annesinin mezarını ziyaret etmesine bile izin verilmedi.
Nerede, Ne Zaman Öldü?
Ayşe Şan, 18 Aralık 1996’da, kanserin pençesinde, İzmir’de yalnız bir evde hayata veda etti. 58 yıllık ömrüne sayısız şarkı, mücadele ve sürgün sığdırdı. Ölümünden önce kızını ve annesinin mezarını görmek istedi, ancak bu son arzusu da ailesi tarafından engellendi. Vasiyetinde, doğduğu şehir Diyarbakır’a gömülmek istediğini açıkça belirtmişti, fakat bu dileği o dönemde gerçekleşmedi. Cenazesi, az sayıda kişinin katıldığı bir törenle İzmir Buca Kaynaklar Mezarlığı’na defnedildi. Yabancı bir şehirde, vatanından uzakta bir mezar, onun hikayesine hüzünlü bir nokta koydu.
Mezarı Neden Diyarbakır’a Getirildi?
Ayşe Şan’ın Diyarbakır’a gömülme vasiyeti, 29 yıl boyunca bir yara gibi kanadı. Onun sesi, Kürt halkının kalbinde yaşamaya devam ederken, mezarının İzmir’de, memleketinden uzak olması, sevenlerini derinden yaraladı. Nihayet, 18 Haziran 2025’te, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde, bu vasiyet yerine getirildi. Ayşe Şan’ın naaşı, İzmir’den alınarak Diyarbakır’a getirildi ve Yeniköy Mezarlığı’nda, kadınların omuzlarında taşınarak toprağa verildi.
Törene, DEM Parti milletvekilleri, belediye eş başkanları, sanatçılar, yazarlar ve binlerce hayranı katıldı. Oğlu Murat Kerse,
“Annem artık Kürt halkına ve hemşerilerine emanet”
diyerek duygularını ifade etti. Sanatçı Sarya Ertaş, törende Ayşe Şan’ın “Heywax Dayê” eserini seslendirirken, kalabalık “Jin, jiyan, azadî” sloganlarıyla yankılandı. Bu an, sadece bir defin töreni değil, bir halkın vefası ve bir sanatçının vatanına kavuşmasıydı.
Mezarın Diyarbakır’a getirilmesi, Ayşe Şan’ın yaşamındaki sürgünlerin, baskıların ve yalnızlığın bir telafisi gibiydi. O, her zaman Diyarbakır’ın ruhunu şarkılarında taşımıştı; şimdi bedeni de memleketinin toprağına kavuştu. Bu karar, onun mirasına sahip çıkan bir toplumun, geç de olsa verdiği bir sözün tutulmasıydı.
Bakmadan Geçme





