Alerji mevsimi geldi: Korunmak için ne yapılmalı?
İlkbaharın gelişiyle doğa uyanırken, alerjik bireyler için zorlu bir dönem de başlamış oldu.
Baharın gelişiyle doğanın canlanması, birçok kişi için keyifli bir atmosfer sunsa da alerjik bünyeye sahip bireyler için zorlayıcı bir sürecin de habercisi. Özellikle ilkbaharda artış gösteren polenler, alerjik rinit, konjonktivit ve astım gibi hastalıklarda belirgin semptomlara neden oluyor. Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hasan Ölmez, alerji mevsimiyle ilgili önemli uyarılarda bulundu.
Polenlerin, bitkilerin üremesi için gerekli toz tanecikleri olduğunu hatırlatan Ölmez, bu taneciklerin çaplarının 10-100 mikron arasında olduğunu, bu nedenle kolayca burun ve solunum yollarına girebildiğini söyledi. İklim değişikliklerinin polen üretimini artırdığını vurgulayan Ölmez, çam, kavak, zeytin ve çayır otlarının en yaygın alerjen kaynakları arasında yer aldığını belirtti. Bu bitkilerin polenleri özellikle ilkbahar ve yaz sonuna doğru havada yoğun şekilde bulunuyor. Tarım faaliyetlerinin yaygın olduğu bölgelerde ise bu etki daha da belirgin hale geliyor.
Alerjik rinitin Türkiye genelinde toplumun yaklaşık yüzde 20 ila 30’unu etkilediğini belirten Ölmez, “Bu dönemde hastaların yüzde 60’ında burun tıkanıklığı, göz yaşarması, hapşırık, baş ağrısı gibi şikayetlerde artış gözlemleniyor. Alerjik astım atakları da bu süreçte yüzde 30 oranında yükseliyor. Özellikle sabah saatleri, yani 05.00-10.00 arasında dışarı çıkmak alerjik reaksiyon riskini artırıyor. Çocuklar, yaşlılar, sigara içenler ve kronik hastalığı olanlar bu durumdan daha fazla etkileniyor,” dedi.
Alerjik rinit, sürekli hapşırma, burun akıntısı, göz kaşıntısı ve boğazda yanma gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Alerjik konjonktivit ise gözlerde kızarıklık, sulanma, ışığa hassasiyet ve gözaltında morluklar ile kendini gösteriyor. Alerjik astımda ise özellikle gece ve sabah saatlerinde artan kuru öksürük, nefes darlığı ve hışıltılı solunum gözlemleniyor. Bu belirtilerin haftada dört günden fazla ve dört haftadan uzun sürmesi durumunda kronik alerjiden şüphelenilmesi gerektiğini söyleyen Ölmez, tanının yüzde 80’inin klinik değerlendirme ile konduğunu, deri testi ve solunum fonksiyon testlerinin de sıklıkla kullanıldığını ifade etti.
Tedaviye dair bilgi veren Ölmez, ilaçların sadece semptom başladığında değil, düzenli olarak koruyucu amaçlı kullanılması gerektiğini vurguladı. “Astım ilaçları düzensiz kullanıldığında atak riski artar. Nazal spreyler ise etkisini gösterebilmesi için en az iki hafta düzenli kullanılmalı. Eğer ilaçlar yeterli gelmiyorsa, alerji aşısı düşünülebilir. Bu yöntem yüzde 90’a varan başarı oranı sağlayabilir ve astıma dönüşüm riskini azaltabilir,” dedi.
Korunma yollarına da dikkat çeken Ölmez, sabah saatlerinde camların kapalı tutulmasını, dışarı çıkıldığında maske kullanılmasını, eve gelince kıyafet değişimi ve duş alınmasını önerdi. Araç ve evlerde HEPA filtre kullanımının da etkili olabileceğini söyledi.
Doç. Dr. Ölmez son olarak şu uyarıyı yaptı: “Alerjik hastalıklar yaşam kalitesini düşüren ama kontrol altına alınabilen rahatsızlıklardır. Erken tanı, doğru tedavi ve düzenli takip ile bu zorlu dönemi çok daha kolay atlatmak mümkündür. En önemlisi, zamanında hekime başvurmaktır.”
Bakmadan Geçme




