3 Temmuz'da Ne Oldu? 3 Temmuz Neden Önemli, Şike Olayı Nedir?
2011 – Şike Soruşturması: Türk futbol tarihinin en büyük operasyonlarından biri 3 Temmuz 2011'de başlatıldı.
3 Temmuz'da Ne Oldu? Türk Futbolunun En Derin Yaralarından Birinin Hikâyesi
Türkiye’de futbol tarihinin en tartışmalı ve en uzun süreli yaralarından biri, 3 Temmuz 2011 sabahı başladı. O gün İstanbul merkezli olmak üzere 15 farklı şehirde eş zamanlı operasyonlar düzenlendi. Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, yaklaşık sekiz aylık teknik ve fiziki takip sonrası harekete geçti. Hedefteki isimler arasında Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, bazı asbaşkanlar, Beşiktaş’tan Serdal Adalı, Sivasspor ve Trabzonspor yöneticileri, hatta bazı futbolcular ve menajerler bulunuyordu. Suçlamalar ağırdı: Şike yapmak, teşvik primi vermek, organize suç örgütü kurmak ve yönetmek. Sabah saatlerinde başlayan gözaltılar, kısa sürede ülke gündemini tamamen ele geçirdi ve Türk futbolunu derinden sarsan bir sürecin fitilini ateşledi.
Operasyonun ilk günlerinde gözaltına alınan isimlerin sayısı hızla arttı. Aziz Yıldırım, sorgusunun ardından 10 Temmuz’da “suç örgütü kurmak ve yönetmek” ile “şike yapmak” suçlamalarıyla Metris Cezaevi’ne gönderildi. Fenerbahçe camiası büyük bir şok içindeydi. Taraftarlar sokaklara döküldü; Kadıköy’den Boğaz Köprüsü’ne uzanan yürüyüşler, Topuk Yaylası’ndaki protestolar günlerce sürdü. Kulüp, şike iddialarını reddetti ve sürecin hukuki değil siyasi bir operasyon olduğunu savundu. Medyada ise manşetler birbirini izledi: Kimileri “futbolda temizlik operasyonu” derken, kimileri “kumpas” kelimesini çoktan telaffuz etmeye başlamıştı.
Soruşturma ilerledikçe iddianame hazırlandı. Aralık 2011’de sunulan iddianamede 93 şüpheli vardı; 31’i tutukluydu. Savcılık, 2010-2011 sezonunda Süper Lig ve 1. Lig’de toplam 19 maçta şike ve teşvik primi yapıldığını öne sürdü. Aziz Yıldırım ve Olgun Peker “örgüt lideri” olarak gösterildi. Yargılama süreci İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Haziran 2012’de verilen kararda Aziz Yıldırım 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı, bazı isimler de çeşitli cezalara mahkûm edildi. Ancak bu karar, olayların sonu değil, yeni bir tartışmanın başlangıcı oldu.
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) süreci yakından takip etti. Dönemin başkanı Mehmet Ali Aydınlar önce “sportif yargılamayı bekleyelim” derken, baskılar artınca olağanüstü kongreye gidildi ve Yıldırım Demirören başkan seçildi. TFF, Futbol Disiplin Talimatı’nın 58. maddesini defalarca değiştirdi. Önce küme düşme tehdidi konuşulurken, sonra “teşebbüs varsa küme düşürme yok” denilerek puan silme ve para cezalarına dönüldü. Etik Kurulu’nun “şike ve teşvik yok, teşebbüs var” raporu da bu yönde karar alınmasını kolaylaştırdı. Fenerbahçe Süper Lig’de kalmaya devam etti ancak UEFA devreye girdi. Avrupa’nın futbol patronu, Türkiye’deki kararları yetersiz buldu ve Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’nden men etti. Kulüp CAS’a gitti, ancak itirazları reddedildi. Trabzonspor ise bu süreçte “haksızlığa uğradık” diyerek UEFA nezdinde girişimlerde bulundu.
Yıllar içinde dava süreci tam bir labirente döndü. 2015-2016’dan itibaren “kumpas” iddiaları güç kazandı. FETÖ’nün (Fethullahçı Terör Örgütü) talimatıyla operasyonun yapıldığı, polis, savcı ve hakimlerin usulsüzlük yaptığı öne sürüldü. 2016’da “Futbolda Şike Kumpası” davası açıldı. Sanıklar arasında Hidayet Karaca, Ekrem Dumanlı, Mehmet Baransu gibi isimler yer aldı. İddianamede Fethullah Gülen’in “futbol camiasına girelim, kitleleri etkileyelim” talimatı verdiği iddia edildi. Bu dava 2021’de karara bağlandı; birçok sanık ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Aynı yıl Yargıtay, asıl “şike davası”nda Aziz Yıldırım ve diğer bazı isimlerin beraatini onadı. Böylece hukuken “şike yok” kararı kesinleşti. Aziz Yıldırım, “Masumiyetimiz tescillendi” diyerek süreci değerlendirdi.
Aradan geçen 14 yılda 3 Temmuz, Türk futbolunda bir kırılma noktası olarak kalmaya devam etti. Fenerbahçe camiası her yıl 3 Temmuz’u “kumpasın yıldönümü” olarak anıyor, taraftarlar stadyumlarda pankartlar açıyor. Kulüp, maddi ve manevi zararlarının karşılanması için devlete karşı tazminat davaları açtı; bu davalar hâlâ sürüyor. UEFA ve TFF arasındaki gerilim ise uzun yıllar devam etti. Trabzonspor cephesi ise “adaletsizlik” algısını hiç bırakmadı; bazı taraftarlar hâlâ 2010-2011 şampiyonluğunun kendilerine ait olduğunu savunuyor.
2025’e gelindiğinde süreç hâlâ bitmedi. Aralık 2025’te İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yeni bir adım attı. Eski TFF Başkanvekili Lütfi Arıboğan, eski TFF Genel Sekreteri Ebru Köksal, TMOK Başkanı Ahmet Gülüm ve avukat İlhan Helvacı “FETÖ’ye yardım” ve “soruşturmanın gizliliğini ihlal” suçlamalarıyla gözaltına alındı. Bu isimlerin, dönemin gazeteci Mehmet Baransu ile irtibatlı olarak usulsüzlük yaptığı iddia ediliyor. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un şikâyetçi olduğu soruşturma, 14 yıl önceki yaraları yeniden kanatıyor.
3 Temmuz neden bu kadar önemli?
Çünkü sadece bir şike soruşturması değildi. Türk futbolunun güvenilirliğini sarstı, kulüpler arası rekabeti zehirledi, taraftarları kutuplaştırdı. Hukuk, siyaset ve spor iç içe geçti. Birçok kişi için “kumpas”, birçok kişi için “temizlik operasyonu” olarak görüldü. UEFA’nın müdahalesi uluslararası arenada Türkiye’yi zor durumda bıraktı. En önemlisi, on binlerce insanın duygularını, hayallerini, güvenini etkiledi. Aziz Yıldırım’ın cezaevinde geçirdiği günler, taraftarların sokaklara dökülmesi, federasyonların karar değişiklikleri, Avrupa’dan men edilmeler… Hepsi 3 Temmuz’un mirası.
Bugün geriye bakıldığında, 3 Temmuz Türk futbolunun en karanlık ve en karmaşık sayfalarından biri olarak duruyor. Kimileri için adaletin tecellisi, kimileri için büyük bir iftira. Ancak kesin olan şu: O sabah başlayan süreç, Türk futbolunu sonsuza dek değiştirdi. Hâlâ yankıları süren bu tarih, kolay kolay unutulmayacak gibi görünüyor.
Bakmadan Geçme